CHP
Manşet Haber 22.02.2020 09:28:03 0

CHP'Yİ HALKIN ELİNDEN ALIYORLAR

CHP'Yİ HALKIN ELİNDEN ALIYORLAR

CHP, Kurultay yolunda, büyük yaralar alarak ilerliyor.
Tarihte örneği var mı bilmiyorum ama dayatma ve zor ile ilk defa aday çıkması engellendi.
Ankara, İstanbul, İzmir'den sonra Adana'da da mahalle delegelerinden başlayarak ilçe, il ve Kurultay Delegelerin 'tek elden' yazılıp, iradenin tekleştirilmesi, partinin çoğulcu demokratik yapısına ağır bir darbe vurdu.
CHP'de siyasetin, el sıkışmanın, demokrasinin, parti içi hukuk ve yarışmanın ortadan kaldırılışına ve katı karanlık bir nobranlığın partinin üzerine çökerek, adım adım, onu teslim alışını izliyoruz.
Akıl almaz orantısızlıkta iki güç, parti tabanını çaresiz ve umutsuz kılıyor.
Birincisi Genel Merkezdekiler, buranın mutemetliğini yapanlara 'ne yapın edin 30 kurultay delegesini yazın' demiş anlaşılan. İster aday bile çıkmasına izin vermeyecek şekilde yazılan delegeler le ya da bunu iyilikle mümkün kılabilecek elinde havuç taşıyanlar sayesinde...
Parti içi demokratik düzeni yerle bir edecek iradeye dönüşen bu güç, her siyasetçiyi zehirleme kapasitesine sahip. Korktuğum ve endişelerimi anlatarak uyarmaya çalıştığım şey, bu gücü kimin kullanıp kullanmayacağı ile ilgili değil, bu gücü kim kullanırsa kullansın, kötülüğün merkezine yerleşeceği ve kötülüğü kontrol edeceğidir.
Bundan sonra, Genel Merkez'de oturan kim olursa olsun, asla bu gücü üyeye geri devretmeyecektir. Şimdikiler bir şekilde gitse, değişse, kendi içlerinde nöbet değişimi yapsalar da, Genel Merkezin ruhunu ele geçiren nobranlık, artık, asla, yarattıkları bu içtihattan geri adım atmayacaktır.
Şimdiye kadar, çeşitli yerel eleştiriler ve baskıcı, uygulamalarla karşılaşılsa da bunlar lokal kalıyor, kısmen demokratik bir şekilde yazılan üye- delege seçimi ilişkisi parti içi hukuku toptan devreden çıkaramıyordu.
Bu ilk oldu. Parti içinde kurulan emir komuta düzeni, ele geçirenin asla iade etmeyeceği kesinlikle, parti içi yöneticilerin bürokratlaşmasına, ardından da klanlaşarak parti içi yarışı sonsuza kadar yok etmenin kapısını aralamıştır.
Bunu yapan, sessiz kalarak onay veren, görmeyen, umursamayan, delege, yönetici, Milletvekili, Belediye Başkanı, PM üyesi ya da MYK üyesi olan ya da olmayı hedefleyenler; partiyi yöneteme gücünü, başkasının hakkını elinden alarak şimdilik başarılı sayabilirsiniz kendinizi.Bu gücü oluşturan, tahkim eden ve şimdi kullananların niyetini iyi ya da köt olarak sorgulamıyorum; kendi partilisini ezip yok ederek hedefine ulaşmaya çalışanların bu yaptıklarının, şu anda yaşanılanların, inanın gelecekte olacakların yanında çok masumane kalacağına ilişkin derin endişelerimi anlatıyorum.
Partimize, CHP'ye daha büyük bir saldırı yapılsa nasıl yapılırdı acaba !?
CHP 'yi halkın, üyenin elinden çekip alıyorlar.
Delege, seçim, demokrasi, parti içi hukuk diye diye, hepsini de teker teker yok ederek CHP'yi geri dönülmez bir yola sokuyorlar.
Asıl dramatik olanı, CHP'siz bir Türkiye'ye çok daha yazık olacak.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°