<strong>“ÇİFTÇİLERİMİZ TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN FEDAKÂRLIKLA ÜRETİYOR”</strong>
Manşet Haber 13.05.2023 10:04:48 0

“ÇİFTÇİLERİMİZ TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN FEDAKÂRLIKLA ÜRETİYOR”

“ÇİFTÇİLERİMİZ TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN FEDAKÂRLIKLA ÜRETİYOR”






Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Uluslararası Tarım Üreticileri Federasyonu (IFAP) tarafından alınan kararla 1984 yılından bu yana her yıl tüm dünyada kutlanan 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı.





Türkiye’nin tarım potansiyeli açısından en şanslı ülkeler arasında bulunduğunu ifade eden Bayraktar, “Son yıllarda yaşanan krizler, savaşlar ve felaketler gösterdi ki her zaman önemini koruyan tarım sektörü daha da önem kazanacak. Üreticilerimizi daha fazla destekler, sektörün yapısal sorunlarını çözersek içinde bulunduğumuz coğrafyanın gıda ambarı olabiliriz” dedi.





Yaşanan felaketlerin tarımın ve çiftçilerin öneminin daha iyi anlaşılmasına neden olduğunu belirten Bayraktar, üreticilerin türlü zorluklara rağmen üretimde kalmaya devam ettiğini ifade etti.





Son yıllarda karşılaşılan zorluklar hakkında değerlendirmelerde bulunan TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şunları kaydetti:





“Ülkemiz tarih boyunca, don, sel, dolu, fırtına, kuraklık, yangın ve deprem dâhil her türlü doğal afeti, savaşları, ekonomik ve finansal krizleri gördü. 2020’nin başında dünyayı etkisi altına alan, can kaybının yanında ekonomik kayıplara da sebep olan Covid-19 salgınıyla tanıştık.





2020-2021 yılları salgının gölgesinde geçti. İnsanlarımız sağlığını korumaya çalışırken ihtiyaçlarını karşılamada güçlük çekti. Bu dönemde Türk çiftçisi halkına su ve hava gibi yaşamın temel ihtiyacı olan gıdayı eksiksiz sağlarken, her türlü fedakârlıkta bulundu. Gıda olmadan yaşanamaz, gıda ihtiyacı ertelenemez.





2022 yılına geldiğimizde halkımız bir yandan salgının getirdiği, diğer yandan Ukrayna-Rusya savaşı kaynaklı ekonomik zorluklarla uğraştı. Çiftçilerimiz yine devreye girerek her türlü zorluğa rağmen gıda üretimine devam etti.





Girdi maliyetleri çiftçimizin belini büktü ama yılmadı, çalıştı, tarlasına, bağına, bahçesine, ahırına ve ağılına gitti. Üreticilerimiz, artan girdi fiyatlarının maliyetleri artırdığı bir ortamda daha fazla üreterek, halkının çok daha pahalı gıda tüketmesini önlemek için mücadele etti.





Ülkemiz tüm bunlarla uğraş verirken, geçtiğimiz aylarda 11 ilimizde görülen 6 ilimizi de dolaylı olarak etkileyen deprem felaketiyle karşılaştı. Tarımsal üretimin miktar ve kalitesini etkileyecek önemli bir yere sahip olan deprem bölgesindeki üreticilerimiz toprağını terk etmedi.





Türkiye depremlerden çok önemli bir ders aldı ve tarım arazilerine bina yapılmayacağını öğrendi. Bu alanların, her türlü zorluğun üstesinden gelerek, toprağını işleyen, üretimini durdurmayan fedakâr Türk çiftçisinin hizmetinde olması gerektiğini gördü.





Tüm bu süreçte tarımın ve çiftçilerimizin önemi çok daha iyi anlaşıldı. Tarım ve gıda sektörü durursa hayat durur. Tarım, önemi tartışılmaz bir sektördür. Tarım demek gıda güvencesi demektir. Gıda güvencemizi sağlayanlar ise eli öpülesi çiftçilerimizdir. Bunun için çiftçilerimizi desteklemek zorundayız. Çiftçimiz kazanırsa ülke kazanır. Çiftçiyi merkeze alan devlet politikalarına ihtiyaç vardır. Tarım sektöründe uygulanacak devlet politikaları değişen hükümet ve bakanlara göre değişmemeli, kalıcı olmalıdır.





Çiftçimiz, yağmur, çamur demeden zor tabiat koşullarına göğüs gererek üretiyor. Tüm zorluklara rağmen tarlasından, bağından, bahçesinden, ahırından, ağılından kopmayı düşünmüyor. Biz üretemezsek Türkiye aç kalır.”





“Çiftçilerimizin sorunları çözüm bekliyor”





Girdi maliyetlerinin makul seviyelerde seyretmesi gerektiğine dikkati çeken Bayraktar, “Yaşadığımız tecrübeler gösteriyor ki tarım potansiyelimizin tamamını kullanmak, arz açığımız olan ürünlerimizin üretimini doğru planlamak zorundayız. Arz açığı veren ürünlerin üretiminin artırılması için iyi bir üretim planlaması yapılmalı, destek politikaları artırılmalı ve verim artışı sağlanmalıdır.





Çiftçimiz çok büyük bir alkış ve teşekkürü hak ederken, var olan sorunlarının da çözümünü bekliyor. Hâlihazırda çiftçilerimiz için en büyük sorun üretim maliyetlerinin yüksekliğidir. Bu maliyetler tüketiciye de yansıyarak, tarım ürünlerine olan talebin azalmasına sebep oluyor.





Geçen yıla göre girdi fiyatlarındaki artış yavaşladı ancak yine de üretim maliyetlerini etkiliyor. Fiyatlar daha makul seviyelere çekilmelidir” ifadelerini kullandı.





“Buğdayda maliyet ve refah payını dikkate alan bir fiyat bekliyoruz”





Buğday üreticisinin müdahale alım fiyatının açıklanmasını beklediğini belirten Bayraktar, fiyat artışının enflasyon oranının altında kalmaması gerektiğini vurguladı:





“Geçen sezon fiyatların çiftçi açısından olumlu seyretmesi nedeniyle bu yıl buğday ekim alanlarında yüzde 5 ila yüzde 10 oranında artış olduğunu, rekoltenin ise 20 milyon 500 bin ton civarında gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz.





Buğday dünyada ve ülkemizde stratejik bir üründür. Pandemi sürecinde paramız olmasına rağmen 1 kilo buğday bulmakta zorlandığımızı unutmayalım. Dolayısıyla buğday üretiminde ve ticaretinde akılcı ve kalıcı yöntemler belirlememiz şarttır.





Buğday üreticisi müdahale alım fiyatının açıklanmasını bekliyor. Fiyat artışının enflasyon oranının altında kalmaması gerekiyor. Buğday üreticilerimiz, üretimde yaptığı masrafların, verdiği emeğin ve döktüğü alın terinin karşılığını almak istiyor.





Üreticilerimizin maliyetini ve refah payını dikkate alan bir fiyat bekliyoruz.”





“Süt yem partisi 1,5 civarında tutulmalı”





Yem fiyatlarının yüksekliğine değinerek hayvansal üretim hakkında değerlendirmelerde bulunan Bayraktar, şunları bildirdi:





“Bitkisel üretimde zorluklara rağmen üretimini artıran çiftçimiz yem fiyatlarının yüksekliği karşısında düşük süt fiyatlarından dolayı damızlık hayvanlarını kestirerek hayvansal üretimden gelen zararını en aza indirmeye çalıştı. Ana materyali damızlık hayvan olan et sektörü talep artışına yetişemedi.





Et fiyatları tüketici aleyhine gelişirken, üreticiler süt fiyatlarının da yukarı doğru hareketlenmesiyle bir nebze olsun düşen maliyetlerden dolayı üretimini sürdürmeye devam etti. Yalnız, artan et ithalatının uzun süre sonra çiftçimize ve üreticimize zarar vereceği, kısır döngüye girileceği bilinmeli, ona göre sektöre destek verilmelidir.





İthalatın çözüm olmadığı tecrübeyle anlaşıldığından, süt yem paritesi 1,5 civarında tutularak süt üretiminin sürdürülebilirliği sağlanmalıdır.”





“Sürdürülebilirlik için çiftçimizin sosyal güvenlik koşulları iyileştirilmeli”





Bayraktar, çiftçilerin tarımsal üretime devam etmesinin sosyal güvenliğin sağlanması ile yakından ilgili olduğunu belirterek, tarım BAĞ-KUR primlerinin düşürülmesi çağrısını yineledi:





“Çiftçimiz, kişi başına ülke ortalama gelirinin üçte birini kazanmasına rağmen yüksek prim ödemek zorunda kalıyor. Çiftçilerimiz halen ödemekte oldukları prim borçları çok yüksek olduğu için ödeme zorluğu çekiyorlar. SGK primleri daha makul ve ödenebilir seviyeye çekilmelidir.





 9 bin gün yani 25 yıl prim ödeyerek emeklilik hakkı kazanan çiftçilerimiz diğer sigortalılar gibi 20 yıl prim ödemesi yaparak emekli olabilmelidir. Bu hakkaniyetsizlik giderilmeli, prim ödeme gün sayısı düşürülmelidir.





Ayrıca muafiyet belgesi ile gelirinin düşük olduğunu belgeleyerek prim ödemesini durduran çiftçilerimizin muafiyette geçen süreleri borçlandırılmalıdır. Tarım BAĞ-KUR primi durdurulan çiftçilerimiz yapılandırma ile ihya kapsamına alınmalıdır.





 Üreticilerimizin emeklilik başvuruları sırasında ortaya çıkan usul eksikliklerinden dolayı Ziraat Odalarına uygulanan idari para cezalarına af getirilmelidir. Çiftçilerimizin bu konudaki kayıplarının telafisi sağlanmalıdır.”





Her zaman, her koşulda çiftçimizin yanındayız”





Her zaman, her koşulda çiftçilerin yanında olduklarını vurgulayan TZOB Genel Başkanı Bayraktar, konuşmasına şöyle devam etti:





“Ülkemizin zenginleşmesine katkı sağlamak istiyoruz. Hedefimiz; bütün sorunlarını çözmüş, örgütlenmesini tamamlamış, üretimde yüksek verim ve kaliteyi yakalamış, dünya ile rekabet eden, üreticisine istikrarlı gelir sağlayan, tüketicisine bol ve makul fiyatlarla ürün sunan, başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere çevre ülkelerin gıda açığını kapatan bir tarım sektörü oluşturulmasıdır.





Bunun için üreticiyi merkez almış, istikrarlı, sorun çözen, geleceği planlayan politikalara ihtiyacımız vardır.





Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve Ziraat Odaları olarak gece gündüz bu amaçlar için çalışıyoruz.





Tarımda gelişmiş ülkeler arasında yer almak istiyoruz. Bütün dünyanın gıptayla baktığı, medeniyetin beşiği, bu bereketli topraklarda üretmek boynumuzun borcudur. Çiftçilerimiz bunun bilinciyle üretiyor. Bizlerin de çiftçilerimizin bu önemli görevi yerine getirirken yaşadığı zorlukların bilincinde olmamız gerekiyor.





Karnımız emektar çiftçilerimiz sayesinde doyuyor, çiftçimizin kıymetini bilmeliyiz.





Çiftçimizi mutlu etmeliyiz. Zor süreçlerden geçiyoruz. Onları üretimde tutmalıyız. Biz, Ziraat Odaları ve Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak çiftçimizin her zaman hizmetindeyiz, her koşulda yanındayız. Çiftçilerimiz üretmeye devam etsinler diye onlara her türlü desteği veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz.





 Ülkemizde hasat döneminin başladığı günlere girdiğimiz bugünlerde çiftçi kardeşlerimize doğal afetlerden uzak günler, bol ve bereketli ürünler diliyorum. Bütün çiftçilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü kutluyor, 14 Mayıs Pazar günü yapılacak seçimlerin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°