ÇIRPINIRDI KARADENİZ

ÇIRPINIRDI KARADENİZ






 Ermeni Taşnaklar, Doğu Anadolu’da başlattığı katliamı Azerbaycan’da sürdürüyorlardı. Türk ordusu Kafkaslara girdi. Çünkü Azerbaycan’da, Oğuz Türkleri yaşamakta idi. Her iki halkın Oğuzhan, Metehan, Dede Korkut, Fuzuli, Nesimi, Nasrettin Tusi, Köroğlu gibi birçok ortak tarihi ve kültürel değerleri vardı. Birlikte kurdukları Türk Kafkas Ordusu, Azerbaycan’ın özgür ve bağımsız olması için verdikleri savaşta, 1.200 Mehmetçiği şehit verdi.





Osmanlı Devletini kurtarıcı olarak gören Genceliler, şehrin her tarafına, Osmanlı Devletinin ve Azerbaycan’ın bayraklarını astılar. Halkın bu sevincini, Azerbaycan Millî Şairi Ahmet Cavat“Çırpınırdı Karadeniz “ diye bir şiir yazdı.





Ahmet Cavat, bir gece iki arkadaşıyla birlikte KGB tarafından apar topar götürülerek zindana atıldı. Annesini, eşini, üç oğlu ve tek kızını gözü yaşlı bırakmıştı. Ailesi Ahmet Cavat’tan, hiçbir haber alamıyordu.





4 Haziran’da başlayan soruşturma, 25 Eylül’de bitti. Mahkeme sadece 15 dakika sürdü ve Ahmet Cavat’ı, vatan haini olarak itham etti.  Kafkas İslam Türk Ordusuna destek vermek,anti inkılâpçıların lideri olmak, terörist teşkilatlarla birlikteSovyetler Birliğini yıkmaya çalışmakla suçlanmıştı.





Ahmet Cavat, mahkemede bağışlanmayı veya cezasının azaltılmasını hiç istemedi. Ölümün yüzüne dik bakıyordu. Suçu yoktu. Vatanı ve milleti sevmek suç ise suçluydu. Ama 1938’de vatan hainliği sabit görülerek idam edildi.





Eşi Şükrüye Hanım, diğer aydınların eşleri ve aileleri, hayvan treniyle sürgüne gönderildi. Uzun süren bir yolculuktan sonra gidecekleri yere ulaştılar. Onlara yemek verilmiyordu. Gece ve gündüzün farkını çoktan unutmuşlardı. Ayakta bile duramıyorlardı.





Şükrüye Hanım, yıllar sonra şu anısını anlatıyordu:





Birlikte olduğumuz Ceyran Hanım, sanki kuyunun dibinden sesleniyor gibi:





- “Şükrüye uyuyor musun?”





- “Hem evet, hem hayır.”





- “Şükrüye, herhalde ben ölüyorum.”





-“Ölme dayan, dizlerini birbirine kenetle, daha meşakkatli günlerimiz var.Onları çekmeliyiz.”





-“Dizlerimi nasıl sıkayım Şükriye, takatim kalmadı ki, kaç gün oldu bilmiyorum; bize yiyecek birşey vermediler; ölüyorum Şükrüye, ölüyorum.”.





- “Ben senden beter haldeyim...Aklıma bir şey geldi Ceyran.Sende iğne var mı?”





- “Ne yapacaksın iğneyi?”





-“Bizi açlığın mengenesinden kurtaracaksa ancak bu kurtarır.İğneyi parmağına batır.”





Ve batırırlar. Şükrüye Hanım ağzını deldiği parmağına dayayıp, kendi kanını emmeye başlar...





- “Gözüme ışık geldi. Ne yapalım vatanını sevmek suçsa, biz bu cezayı çekmeye razıyız'





HİÇ YORUMSUZ ŞİİRİ YAZILDIĞI ŞEKLİYLE SUNUYORUM.





Çırpınırdın QaraDəniz,





Baxıb Türkün Bayrağına.





Ah deyərdin, heçölməzdin,





Düşəbilsəm ayağına.





Ayrı düşmüş dost elindən.





İllər var ki çarpar sinən..





Vəfalıdırgəldigedən.





Yol ver Türkün bayrağına.





Dost elindənəsənyellər,





Mənəşeir, salam söylər.





Olsun bizim bütün ellər,





Qurban Türkün bayrağına.





İncilərtökgəl yoluna,





Sırmalar düz sağ-soluna,





Fırtınalar dursun yana,





Salam türkün bayrağına.



25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

10.08.2020 13:55:29

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI