<strong>ÇOCUKLAR…</strong>

<strong>ÇOCUKLAR…</strong>






“Çocuk”, denilince akla yalınlık/ paklık gelir, gelecek gelir, umut gelir, doğanın ilkyazla uyanması gelir!





Kuşkusuz yalnız benim için değil…





O küçük elleri, karşılıksız gülüşü/ sevişi, sevinirken yaydığı ışığı gelir…





Çocukların doymaması, gereksinimlerinin sağlanamaması anne/ baba için mutsuzluk anlamına gelir!





Politikacılardan sıkça “çocuklar aç yatağa girmeyecek” sözünü duyduğumda, çocukların “yatağa aç” girmesine neden olan, önlem almak için çabalaması gereken kim ya da kimler varsa umursamazlıklarına/ uzak duruşlarına kızmadan yapamam!





Nerede yanlış yapılmış, nerede görmezden gelinmişlerdi de “yatağa aç” girmeye tutsaktılar!





Sorulmayacak mı?





***





Durup/ dururken değil söylediklerim.





Sabahın alaca karanlığında, soğuk kış günlerinin yağışlı havalarında okullarının yoluna dökülen çocuklar için, günde “bir kez” ücretsiz beslenmeleri konuşuldu günlerce, dar gelirli ailelerin gerektiğince beslenmelerini sağlayamadıkları bilinirken bir de…





Çocuklar yaşlarına uygun beslenmek için süt içmeliydiler, yumurta tüketmeliydiler…





Çocukların sağlıklı beslenmeleri ailelerin olduğunca, devletin de ödeviydi, ancak “iktidar” “devlet okullarında çocuklara ücretsiz yemek versin” önerisini ret etmeyi yeğledi, diğer önerilerdeki gibi!





Denir ki, “tüm canlılar sağlıklı yaşayabilmek, bağışıklık sistemini güçlendirmek için yeterli, dengeli beslenmek zorunludur”!





Çocuklar da bir canlıdır, çocukların da sağlıklı olmaya/ bağışıklık sistemlerini güçlendirmeye gereksinimleri vardır; unuttuk mu?





***





Kanımca, araştırmacılar “konu” bulmakta hiç de zorlanmıyorlardır…





Daha önceden yapılmış mıydı, böyle bir şey akla gelmiş miydi bilmiyorum, ancak yapılan araştırmada Türkiye OECD üyeleri arasında çocuklarda yoksulluğun en yüksek olduğu ikinci ülkeymiş!





Ülkemizde, her yüz çocuktan yirmikisi yoksulluk içerisinde büyüyormuş!





Ülkedeki yoksulluğu düşünün, asgari ücretliyi düşünün, emeklileri düşünün, işsizleri düşünün; dönün bir de bunların çocuklarını düşünün!





Ülkenin büyük çoğunluğu açlık sınırının altında yaşamını sürdürünce, açlık sınırı altında yaşamını sürdüren yurttaşların çocukları da gelişebilmeleri için ne iyi beslenebiliyorlar, ne sağlıklılar, ne de bağışıklık sistemleri güçlü…





Yalın, pak, gelecek, umut, ilkyazı anımsatan “çocuklara” bu yoksulluk hak sayılmasın!



Oktay EROL

30.11.2022 12:19:37

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI