ÇOCUKLUĞUMUZUN FIKRALI GÜNLERİ

ÇOCUKLUĞUMUZUN FIKRALI GÜNLERİ






Çocukluğumda evimize sık sık akraba ya da tanıdıklar misafir gelir, o ortamlarda çok hoş sohbetler olurdu. Kimi yaşadığı komik olayları anlatır, kimi de fıkralarla konuşmasını renklendirirdi.





Yaşım küçük olsa bile ben bu tür sohbetlere çok ilgi duyardım.





Çünkü her konuşmadan bir şey öğrenir, kendime göre ders çıkarırdım. Ya da anlatılan hikaye ve fıkraları hafızama kaydeder, daha sonra arkadaş sohbetlerinde onlara da anlatırdım. En çok da





Nasreddin Hoca fıkraları hoşuma giderdi.





Bazen okulda öğretmenimiz derse ara verir, bizlere fıkra anlattırırdı. Gülmekten kırılırdık. Fıkra anlatımı bittikten sonra öğretmenimiz, “şimdi de anlattığınız fıkradan ne anladınız?” diye bir soru sorup, kompozisyon yazmamızı isterdi.





Herkes kendi anlattığı fıkradan ne anlamışsa onu yazardı. Gerçekten de her arkadaşımın aynı fıkradan anladığı, kendine göre anlam çıkardığı şeyler o kadar farklı olurdu ki.





Demek ki çocuklukta bile hayata bakış açımıza, olayları değerlendirmemize göre fıkralarda geçen ya da geçtiği sanılan olaylardan çıkardığımız ders farklıydı. Tıpkı şimdi olduğu gibi.





Annem de, babam da kalabalık ailelere sahipti. O yüzden yaşam tecrübeleri de fazlaydı. Babam pek konuşmayı seven biri değildi. O sadece kendi arkadaş ve akranları arasında muhabbet etmekten hoşlanır, diğer zamanlarda ya dinlemeyi tercih eder ya da bazı av hikayelerini anlatırdı. Tabii bu hikayeler gerçeğe dayalı yaşanmış olaylar olduğundan dinleyicilere daha ilginç gelirdi.





Annemse daha çok anne ve babasından duyduğu ya da ev sohbetlerinde dinlediği fıkra ve hikayeleri bize aktarırdı. Özellikle de dedemden dinlediği savaş dönemi yaşanılanlar, askerlik anıları ve özel yaşamından kesitler onun belleğinde büyük yer kaplamıştı. Bu yüzden aynı şeyleri sık sık tekrarlar, anlatırken de kendi çocukluk dönemine giderdi.





Tabii bu tür sohbetlerin yapıldığı, anıların tazelendiği, eski günlerin yad edildiği anlar insanların birbirleriyle daha da yakınlaşmasını sağlar, yalnızca bu sohbetler için bile sık sık ev ziyaretleri yapılırdı.





Komşularla bir araya gelmek zaten rutin olaylardandı. Sık sık komşu evlerde toplanılır, yenilir, içilir, fıkralar, hikayeler anlatılır, gülüp, eğlenilirdi.





Annemin çocuklukta yaşadığı çevre daha sosyalmiş. Hem aile içinden hem de eski komşularından çok sayıda kişinin adlarını vererek anılarından söz ederdi.





Tabii bu arada araya çocuk yetiştirme, aile ve dış çevrede uyulması gereken davranış kuralları da sıkıştırılır, konuşma şeklinden, yeme içmeye kadar her konuda nasihatlar verilirdi.





Bana göre bu olay, bir yerde çocuğun aile içinde iyi yetiştirilmesi, ileriki yaşamına hazırlanmasıyla da ilgiliydi. Aynı zamanda toplumsal kurallara uyumun, iyi arkadaş edinmenin, kavgadan, gürültüden uzak, insanlarla uyum içinde yaşamanın da temel eğitimiydi. Yani eğitim ailede başlar sözünün uygulama biçimiydi.





Çok da yararı oluyordu tabii. Hem anlatılanlardan hem de özel olarak verilen öğütlerden anlamak isteyen çok şey anlıyor, kendine pay çıkaranlar dersini alıyordu.





Anlamak istemeyen, konuşmaları, sohbet ortamlarını sadece lak lak yaparak zaman geçirme olarak düşünenlerin sonraki yaşamlarında da zaten aynı davrandıklarını, kendi anlayamadıklarını çocuklarına da anlatamadıkları gördük, hala da görüyoruz.





Sohbet ortamında güzel konuşanlardan biri “adamın biri” diyerek söze başladığı anda herkes sus pus olur, ona kulak kesilirdi. Çünkü adamın biri denildiği takdirde mutlaka ilginç bir hikaye ya da olay anlatılacak, sonunda da herkes gülecekti. Veya akıllarda bir soru işareti bırakılacak, ondan sonra dakikalarca o soruların cevabı aranacaktı. “Adamın biri acaba ne yapmış?”





O adamın kim olduğu hiç önemli değildi. Ne adını ne sanını merak eden olurdu. Önemli olan ne yaptığı, ne söylediğiydi.





Zaten hikayeyi ya da fıkrayı anlatan; bazen sohbet konusu arasına sıkıştırdığı fıkrasında ya da kısa hikayesinde öyle bir yol çizer, öyle bir bağlantı oluştururdu ki, o adamın biri belki de en tanıdık biri olur ya da herkes o adamın birini kendisi sanabilirdi.





Yani olayı kim üzerine alırsa, adamın biri kendisi olurdu. Ama tabii hiç kimse de o benim diyemezdi. Çünkü anlatılanda mutlaka hafiften bir eleştiri, alay etme ve dalga geçme olayı da olurdu ve dinleyen herkes de hiç umurunda değilmiş gibi davranırdı.





O an orada bulunanlara göre adamın biri onlardan fersah fersah uzakta, hatta hiç tanımadıkları, belki de yaşamayan biriydi. Ama ben eminim ki herkesin içinde mutlaka bir “adamın biri” vardı.





O sıcak ortamlarda anlatılan fıkralardan biri de şöyleydi;





“Adamın biri uzak şehirlerden birinde bir eve misafir olmuş.





Şimdi pek olmuyor ama eskiden tanrı misafiri denen ve çat kapı gelenler çok olurmuş.





İşte bu şekilde gelen biri, başköşeye oturtulup, yedirilip, içirildikten sonra yatma vakti gelmiş. Ancak adam yemeyi içmeyi seven biri olduğundan tekrar acıkmış. Fakat utandığından, kimseye de “bana yiyecek getirin” diyememiş. Bunun yerine “bizim eller bizim eller, yatmadan önce üzüm yerler” diye bir mani söylemiş.





Tabii ev sahibi bunun ne demek istediğini anlamış. Fakat herkesin uykusunun geldiği, yatakların hazırlandığı bir sırada misafire üzüm ikram etmeyi de pek canı istememiş. Bunu da direkt söyleyemediği için, “bizim eller bizim eller, saklayıp da güzün yerler” diyerek, adama yine bir maniyle mesajını vermiş.”





Sanırım çocukluğumuzun fıkralı günleri, şimdikinden daha eğitici ve öğreticiydi. Çünkü artık herkesin elinde bir cep telefonu, kimse kimsenin yüzüne bile bakmayıp, kendi dünyasında yaşıyor.



Tuncay DAĞLI

6.03.2023 00:56:46

YAZARLAR


ADANA’DAN DÜNYAYA SEVGİ, DOSTLUK VE BARIŞ MESAJI

SEYHAN NEHRİ ÜZERİNDE VOLEYBOL, TENİS VE KONSER

ANADOLU EMEKLİLER DERNEĞİNDEN DAYANIŞMA

YÜREĞİR BELEDİYESİ PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI’NDA

KAYIP ALTIN KEMER ŞAMPİYON GÜREŞÇİDE

ULUSLARARASI FOTOĞRAFLAR ADANA TEPEBAĞ’DA GÖRÜCÜYE ÇIKTI

ÇALIŞANLAR ARTIK ‘RUH SAĞLIĞI İZNİ’ DE ALIYOR!

ABB BAŞKANI MEZUN OLDUĞU LİSAYİ ZİYARET ETTİ

TEKİN: MUHTARLARIMIZLA HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPACAĞIZ

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI’NDA REKOR MERT DEMİR KONSERİNDE

BU BESİNLER, ALZHEİMER VE PARKİNSON RİSKİNİ AZALTIYOR!

"YANGINDAN MAL MI KAÇIRIYORSUNUZ?"

DÜNYA SANAT GÜNÜ’NDE ÜÇ SANATÇIYA ÖDÜL

İLACA ERİŞİM ENGELLENEMEZ!

BİRİKTİRME HASTALIĞI BELİRTİLERİ!

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALINDA HER GÜN ETKİNLİK

A.KADİR KAÇAR YAZDI/ DDY ÇILDIRMIŞ OLMALI...