ÇOK YAŞA NİHAT GEVEN!
Manşet Haber 4.12.2022 00:42:06 0

ÇOK YAŞA NİHAT GEVEN!

ÇOK YAŞA NİHAT GEVEN!






Milliyet Gazetesi’nden Attila Gökçe Nihat  Geven’i yazdı…





Bizim spor gazetecileri mahallesinin en şık ahilerinden biriydi Nihat Geven. Keskin zekasıyla hemen her şeyden mizah çıkaran eğlenceli, engin gönüllü, güler yüzlü bir adamdı. Girişte'di'li geçmiş zaman'ı kullanmak o kadar acı ki Nihat'ı anlatırken. Sadece bir meslektaşı, bir kapı yoldaşını değil, aynı zamanda çok değerli bir dostu kaybetmiş olmanın acısı bu. Garip bir yalnızlığa kapılıyorsunuz. Sabahlara kadar süren, dedikoduyla başlayıp meraklı telefon konuşmalarıyla manşetlere uzanan o neşeli masa sohbetleri yok artık. Nihat Geven evet şık ahilerden biriydi.





 Gazetecinin hem giyiminde hem de kişiliğinde tertemiz düzgün ve ille de'yakışıklı' olmasını isterdi. Milliyet'teki yılları çook eskiye uzanıyor. Fatih Terim'in de babası Talat Terim tarafından futboldan men edildiği, kaçak oynadığı yıllardan kardeşi Ahmet Geven’in aktardığı bir anekdot: 'Abim, Fatih Hoca ile birlikte başladığımız futbol maceramı bir günde bitirdi. Bana vasat sıradan bir oyuncu olacağımı, gazetecilik için Haber Ajansı'na gidip mesleği öğrenmemi tavsiye etti. Dediğini yaptım ve gazetecilikten emekli oldum.' Peki Fatih Terim? Nihat Geven onun çok büyük bir yıldız olacağını sık sık söyler, gelişimini dikkatle izlermiş. Yıllardır unutamadığımız sözleri...





Milliyetin Adana temsilcisi Muzaffer Bal, Nihat Geven ve Adanalı meslektaşlarla birlikteyiz. Gecenin ilerlemiş saatlerinde masadan kalkmaya hazırlanan genç arkadaşlara unutulmaz tavsiyeler verirdi: Oğlum, evlilik sarayda yaşamaktır. Padişah sarayı değil adliye sarayı. Eve geç kaldığınızda iyi bir bahane bulun. Kapı açılır, 'neredeydin' diye koridora, sorgu odasına, alınırsın. Salon asliye cezadır. Bir an önce bir bahane bulup mutfağa atacaksın kendini. Orası sulh hukuk mahkemesi... Mutfağa uğramadan uyumaya gitme... Yatak odası ağır cezadır, ona göre!'





Fatih Terim'in Adana Demirspor'dan Galatasaray'a transferini en ince ayrıntılarıyla haberleştiren adamdı Nihat Geven. Birlikte maç izlerken adeta VAR odası gibi titiz bir dikkatle konuşurdu basın tribününde. Ofsayt, penaltı, kırmızı kart pozisyonlarını hakemden önce süzer, hepimize rehberlik ederdi.





TSYD yönetiminde de beraberdik. Adana Şube Başkanımızdı... Derneğe bir sosyal tesis kazandırmak için adanmışlıkla çalıştı. Seyhan nehri kıyısında portakal bahçeleri içinde harika bir yer bulmuştu, inşaat için bir defalık para istiyordu. Talebini onayladık, inşaat başladı. Günün birinde Ankara Kızılcahamam'da toplandık. Nihat gölge gibi peşimizde. Ek para istiyormuş. O sırada midem ağrıyor... Bilinen basit bir ilaç istedim arkadaşlardan. Kimsede yok. Beş dakika sonra Nihat geldi. Tablet avucunda... Gülerek, tatlı diliyle'Başkan'dedi,'Bu tablet çok pahalı... Şu parayı ver de geçmiş olsun diyelim' O güzel tesis Nihat Gevenin eseridir. Adı ile birlikte yaşıyor... Çatısından kapısına hepimizi kucaklıyor...Onurlu, duyarlı, centilmen ve dürüst adamdı Nihat Geven... Eşi Jale Geven'e, çocuklarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.





Çok yaşasın Nihat Geven!



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°