ÇOKLU BARO YENİ OSMANLI ÇOKLU HUKUKUNDA GEÇERLİ OLABİLİR
Manşet Haber 13.07.2020 17:45:47 0

ÇOKLU BARO YENİ OSMANLI ÇOKLU HUKUKUNDA GEÇERLİ OLABİLİR

ÇOKLU BARO YENİ OSMANLI ÇOKLU HUKUKUNDA GEÇERLİ OLABİLİR






Konu çok. Libya’da Fransa ile sıcak çatışmalar yaşanıyor.





TYS-YKS sınavı yapıldı, YÖK uzaktan eğitim yönünde arayışlara öncelik verirken MEB 30 Ağustos’ta yeni eğitim öğretim döneminin başlayacağını ilan ediyor. Ancak bunun nasıl başlayacağı, yüz yüze mi yoksa uzaktan mı olacağı, hibrit modelle mi süreceği tartışılmaya devam ediyor.





Eski üniversitelerin çoğunda rektör atama dönemi. İlahiyatçılar rektör olmak için sıraya girmiş bulunuyor.





Çoklu baro birkaç gün içinde komisyonlardan geçip Meclise geldi, belki de bugün meclisten geçmiş olacak.





Konular birbirinden farklı olmaktan çok belli bir anlayışta ortaklaşıyor. “Çoklu baro” kolektif ideallerin nesnelleştiği bir konu olduğundan bugün buna değinmeye çalışacağım.





'EŞİT SAYGINLIK' İLKESİ ADALETİN KONUSU DEĞİL  KOLEKTİF İDEALLERİN KONUSU OLABİLİR





Söz Moliere’in midir, Molierac’ın mıdır, onu bilmiyorum. “Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile ne hakime hele de ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar tarih boyu köle kullanmadılar ama hiçbir zaman efendileri de olmadı.”





Mecliste HDP’li vekiller bu metni okuyarak baroların bölünmesi veya çoklu baro yasasının görüşmelerine karşı görüşlerini ifade ediyorlar.





Ancak HDP’nin kastı içeriğe ilişkinken aktarılan bu sözler daha çok usule ilişkin bulunuyor, kuralı kimin koyduğu ve kimin için olduğunu göstermiyor, sadece kuralın uygulanma biçimini gösteriyor. Ancak yine de kural uygulanmadığında içeriğini de yok saydığından aynı zamanda kuralı yok sayma anlamına da geliyor.





Bu sözlerin de HDP’den daha çok İyi Parti veya CHP’nin duruşuna karşılık düştüğü kanaatindeyim.





ADALET UYGULAMA USULÜDÜR





Adalet; neden, niçin, kimin için sormaz. Adalet; eğer bir kural koyulmuşsa, bir norm varsa, normun ilgili herkes için aynı şekilde uygulanmasıdır. Buna göre kölelik döneminde köleye nasıl davranılacağı adalete uygun sayılmaktadır.





Miras hukukundaki eşitsizliklerden bir örnek verilirse, örneğin Diyanetin verdiği fetvaya göre, “Kadının mirastan alacağı pay, vefat eden kimseye olan akrabalık derecesine göre değişir: a) Vefat eden kimsenin kızı olarak kadın: Erkek kardeşleri ile beraber bulunduğunda kardeşinin aldığı payın yarısını, erkek kardeşi yoksa ve kız tek ise mirasın yarısını alır. Kızlar birden fazla olduklarında ise mirasın üçte ikisini alırlar (Nisa, 4/11). Üçte ikisini aralarında eşit olarak paylaşırlar. b)...”





İslam anlayışı içinde, bu norm dahilinde, bunun böyle uygulanması durumunda, adalet sağlanmış olur.





Önemli olan kuralın özelliği, ölçünün ne olacağı, ölçünün kimin için koyulduğu, kimin lehine işlediği meselesidir.





Kanun miras herkese eşit paylaşılacak, cinsiyet ayrımı yapılmayacak diyorsa, bu kez de cinsiyet gruplarına değil kişi sayısına göre mirasın paylaştırılması durumunda adalet sağlanmış olacaktır.





Bir aşirette tüm mülklerin tasarrufu aşiret reisinde ise mülklerini istediği gibi kullanmasında bir adalet sorunu yoktur.





Veya cariye bulundurması padişaha tanınmış bir üstünlük ise, yine burada bir adaletsizlikten söz edilemez, yasanın içeriğinin tartışılması meselesi başka bir meseledir.





KURALA UYULMUYORSA 'ADALET' YOKTUR             





Adalet bir usul işidir, ilgili kural ne öngörüyorsa herkese aynı şekilde uygulanıyorsa adalet var, aynı şekilde uygulanmıyorsa “adalet” yoktur. Adalet yoksa, içeriğin de bir anlamı yoktur. Adalet içeriği belirlemez ama içeriği yok sayabilir.





Türkiye’de hem içerik sorunu hem de usul-adalet sorunu yaşanmaktadır. Batı Antik Roma, özellikte de Magna Charta ile birlikte “kurallı despotizm” ve daha sonra da “demokratik anayasal rejimlere” geçerken Osmanlı “kuralsız despotizm” veya keyfi padişahlık olarak nitelenmiştir. Bugünlerdeki II. Abdülhamit tartışmaları da, AKP’nin kendine II. Abdülhamit’i model alması da üzerinde dikkatle durulması gereken konulardır.





ÇOKLU BARO ÇOKLU HUKUKTA GEÇERLİ OLABİLİR





“Ortak hukuk”ta, “ulus-devlet”te çoklu baro, kendi çekirdeğinde “adalet” ilkesi ile çelişiyor gibi çünkü normlar herkes için ortaksa mahkemenin de baronun da buna uygun olarak tekli olması daha uygun düşmektedir.





Eğer baro bir kamu tüzel kişiliği sayılıyorsa, “üniter devlet”te çoklu baro olması kendi içinde çelişiktir.





O halde, AKP’nin bir sonraki adımı, çoklu hukuka mı geçmektir, onu dikkatle irdelemek gerekir. O durumda farklı fıkıhlara bağlı “Maturidi Baro”, “Eşari Baro”, “Selefi Baro” veya “Katolik Baro” vb. olabilir. Buna bir de “Seküler Baro” eklenebilir.





ADALET İÇERİK VERMEZ, ANA SORUN KURALIN İÇERİĞİDİR: İÇERİK BİLİMSEL, EKONOMİ POLİTİK, KÜLTÜREL, SONUÇTA BİR ‘ÜLKÜ’ VEYA ‘FİKİR’DİR





Her kural; sonuçta ister ekonomi politikten ister farklı önceliklerden ortaya çıksın sonuçta o topluluk veya üstünler için damıtılmış, amaç sayılmış bir “ide” veya “fikir”dir.





Özgürlük, eşitlik, hakikat hakkı (bilgi hakkı); hemen bütün hak ve özgürlükler ister doğal hukuk öğretisine ister sözleşme veya başka bir nedene bağlayalım sonuçta toplumsaldır, kolektif ideallerle ilgilidir.





Özgür, eşit, bilgili, insana, topluma, doğaya saygılı bir kişi ve toplum istiyorsak hukuk da ona göre oluşturulur.





AKP’nin ülküsü neyse adaleti de o olacaktır.





Kapitalist sistemde zaten eşitlikçi ve özgürlükçü bir norm ve dolayısıyla böyle bir adalet de olmayacaktır, olsa olsa kapitalist bir adalet olacaktır.





AKP fikriyatında ancak İslam fıkhına uygun olan normların uygulanması adalet sayılmaktadır ki, bu bile yoktur, daha keyfi kuralsız bir rejim sürdürülmektedir.





HER TÜR DÜZEN İÇİN 'UYGULAMA USULÜ' ADALET ŞART





Adalet; eşitlik veya özgürlüklere dayanmak zorunda değil, sadece kuralın uygulama usulüdür ancak eşitlik ve özgürlüklere dayalı bir hukuk veya toplum oluşturmak istiyorsak yine adalet olmaksızın (Her durumda aynı şekilde uygulanmaksızın) bunlar işletilemez.





İçerik olarak ise hem kapitalizmin yarattığı toplumsal eşitsizliklerin hem de kültürel cinsiyetçi dini ön yargı ve ayrımcılıkların aşılması gerekmektedir.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°