COVİD-19 PANDEMİSİ ETKİSİNDE GENEL BİR DÜNYA OKUMASI-1
Manşet Haber 31.12.2020 15:14:53 0

COVİD-19 PANDEMİSİ ETKİSİNDE GENEL BİR DÜNYA OKUMASI-1

COVİD-19 PANDEMİSİ ETKİSİNDE GENEL BİR DÜNYA OKUMASI-1



2019 -2020 yılları karşılaştırması eşliğinde 2021 yılına ayak basmak:
Geçen yıl aşağıdaki ifadeyi kulanmışım: “2018-2019 yıl sonu itibarı ile 2020 yılına girmenin eşiğinde dünyanın ve ülkemizin eğitim, ekonomik, toplumsal, siyasi, ekolojik fotoğrafı geçmiş yıllara göre çok da iyi bir görüntü yansıtmıyor. Başta işsizlik, kadın cinayetleri, çevresel sorunlar, sosyal yaşam, ekonomideki zorluklar ve ayrımcılık insanların en çok şikâyet ettiği konuların başında gelmektedir. Başta çevre ülkeleri ve ABD ile yaşanan zorlu sorunların etkileri de ister istemez başta ekonomi olmak üzere içeriye de yansımaktadır. Dünden bugüne ne değişti dersem aynı sorunlar devam ediyor. Bu arada insanlık tarihinin en ciddi salgınlarından birine hazırlıksız yakalandı. Birçok alanda ciddi sorunlar yaşadı/yaşanıyor.
Koronavirüsün Öğrettiği Ciddi Dersler
Ancak 2020 yılında dünyada ve ülkemizde çağımızın en büyük biyolojik-ekolojik olgusunu yaşadık. Son on ayda gözle görülmeyen, mikrondan çok daha küçük ve hücresi olmayan korona virüs hepimize çok ciddi bir bedel ödetti ve halen de kafamızı dışarı çıkartamıyoruz. Eğitimim ve yaptığım iş itibarı ile toprak biyolojisi-bitki besleme ekseni üzerinde, toprak felsefesi eğitimi araştırmaları yapmam nedeniyle virüsü ve onun yaşama hakkını da kendi yaşam hakkım gibi doğal biliyorum. Doğada var olan her canlı kendine uygun ekosistemi kurarak varlığını sürdürmektedir. Bu bağlamda canlılığın ve insanlığın milyonlarca yıllık tarihi yolculuğunda her canlı kendi besin zinciri ve yaşam döngüsünü kurarak bugüne kadar gelmiştir. Çoğu insanın belki de halen kavrayamadığı, virüs düşman değil bir canlı, besin zincirinde bir yeri var. Ancak bugüne kadar neden bu virüs zarar vermedi de bugün veriyor? Bunu sanırım biyoloji bilenler olarak tam anlatamadık. Sorun ekoloji ve doğayla uyumsuz davranışların büyük etkisi olduğu bilinen ve bugüne kadar karşılaşmadığımız bir virüsün insandan insana bulaşmasıdır. Biyoloji bilimi, ekoloji ve beslenme biliminin doğası ve mantığı buna öğretiyor. Bu bağlamda 2020 yılında biz insanlar (çoğu kişi) biyoloji ve özelde de mikrobiyoloji gerçeği ile tanıştık. Halen virüsün ekolojisi, yaşam biçimi ve insan vücudunda nasıl tutunduğu ve virüsün varlığını ortadan kaldıracak faktörler detaylı olarak anlaşılmaya ve insanlarda bağışıklığı geliştirecek uygun aşılar üretilip uygulanmaya çalışılmaktadır. Ancak bilimin sorun çözme yöntemi olan sebep sonuç ilişkisi içinde çözüm üreteceğine inancımız tamdır.

İnsanlık Halen Birbirini Anlamamış Görünüyor
Amerika gibi dünyanın dört bir yanından beyin göçü alan dinamik ve farklı renklerin ve kültürlerin yaşadığı bir ülkede yaşanan insanlık ayıbı ırkçı saldırılar ve sonuçları hiç hoş olmamıştır. İnsanın bu çağda bir birini ötekileştirmesi, dilini, dinini, kültürünü ve kişiliğini yok sayması ve herkesi birbirine benzetme anlayışı doğanın çeşitliliğine de yakışmıyor. Renkli, canlı ve yaratıcı bir dünyanın tek renkli bir dünyadan daha yaşanılır olduğunu unutmayalım.
Covid-19 salgınının yaşattığı bunca soruna rağmen başta petrol ve enerji bölgesi Ortadoğu ve Kafkaslarda çatışma, kan ve gözyaşları dinmiyor. İnsanlığın başına gelmiş olan küresel öçekli ciddi bir felakette bile halen pazar kavgası üzerinden üstünlük yarışları yaşanmaktadır.
Halbuki dünyadaki ciddi iklim değişimlerine bağlı bir dizi ekolojik sorunlar yanında teknolojinin yarattığı yapay zekâ, nano-teknoloji, biyoteknoloji, uzay bilimlerinin yarattığı adaletsiz gelişme, insanın insana kırdırtılması ve kuşatılması gibi bir dizi sorunlar da bulunmaktadır. Bilimin ilerlemesi önemli sorunları çözdü, ancak halen yaşadığımız bu adaletsiz dünyada insanın yeri nedir, sorunların üstesinden nasıl gelinir soruları araştırmaya ve düşünmeye değer ciddiyettedir.

2021'e Girerken Yerküre Yoğun Bakımda, Hatta Entübe! Durumda.
Dünyanın geldiği yerde bilim, eğitim, emek, insana saygı, adalet, demokrasi gibi kavramlar içi boşaltılmış durumdadır. Yaşadığımız çağda her şeyin metalaştığı ve kısa sürede değerini yitirdiğini üzülerek görüyoruz. ABD demokrasi getireceğiz diye Irak’ı işgal ettiğinde güç ve iktidarın çıkarı için her türlü kavramın içini boşaltacağı belirtilmişti.
Her gün artarak devam eden kadınların öldürülmesi. 21 yy. ayıbı olan bu vahşete ilişkin halen sorunun nedeni sorulmadığı için çözüm konusunda somut öneri geliştirilmedi. İnsanın insanı canına son vermesini anlamıyorum. Özellikle kadınları öldüren kişilerin her yönü ile araştırılmasında yarar görülüyor.
7.8 milyarı bulmuş dünyada, nüfusun yoğunlaştığı kentlerde insanın insana kırdırılması acımasızca yaşanmaktadır. İyi eğitim almış, belirli işlerde çalışanların yanında, günden güne artan ciddi işsizliğe bağlı yoğun mutsuzluklar ve sosyal sorunlar da şiddetle yaşanmaktadır. Dünyanın az gelişmiş ve üretim kapasitesi yetersiz ülkelerinden, bilim ve tekniğin yardımı ile bitkisel üretimlerini arttırarak gelişmiş ülkelere doğru yaşanan göç, bu ülkelerin kaynaklarını kullandırmama adına sınırlarını kapatmalarına neden olmuştur. Tarımda korumacılık artmış, ülkelerde korumacılık duyguları kabarmış ve sonuçta ırkçılık boyutunda yabancılara karşı reaksiyonlar gelişmiştir.
İklim değişimleri ve çevresel etkilerden dolayı artan gıda krizine eklenen Covid-19 salgını (pandemisi) ile insanlığı gıda güvenliği konusunda iyiden iyiye panikletmiş durumdadır. Bulunduğumuz bölgede son 40 yıldır ilk defa Aralık ayında sıcaklığın 10 derecenin altına düşmediğini görüyoruz ki bu durum, buğday gibi mutlaka soğuk bir dönem geçirmesi gereken stratejik bitkilerle ilgili gelecekte gıda güvenliği için ciddi bir sorun oluşturacaktır.
Aynı zamanda artan nüfusun doğa ve toprakta yarattığı üretim baskısı artık toprağı da yormuş ve takatsiz bırakmış görülüyor. Topraktan ürün almakla kalmayıp, arta kalan kök ve anızların da yakılarak ya da toplanıp enerji amaçlı kullanılması sorucu toprakların doğal enerji bütçeleri zayıflamıştır. Daha fazla ürün için toprakların aşırı gübrelenmesi, , aşırı toprak işleme toprakta yaşayan çoğu canlıyı artık yaşayamaz hale getirmiştir. Ancak halen tarımın ve doğanın kullanılması yaşamın her alanında devam etmektedir.
Unutmayalım: yerküre, yalnız üzerine bastığımız toprak değil; yaşayan, yaşatan, üreten, nefes alan devasa bir organizma; en az bizim kadar canlı ve biz bu canlılığın bir parçasıyız. Canlılığın devamı için yeniden doğa merkezli, birlikte yaşamı oluşturacak yeni yol-yöntemleri geliştirmeyi düşünmek zorundayız. Yeniden toprak anayı ve bize can veren doğanın yasalarına uyumu düşünmek zorundayız. Bir gün korona gider, yarın bir başka korona kapımızı çalabilir. Belki daha büyük bir fırtına ile uzun süre boğuşmak zorunda kalabiliriz.
Aslında dünyamızın geçmişi bize gelecekte olabilecekler konusunda da çok güzel bilgiler vermektedir. Burada bir kez daha bilim ve bilim adamlarının varlığı ve önemi ile toplumların kendi evlatlarının eğitilmesi için yaptıkları fedakârlıkların hiç te boş ve anlamsız olmadığı anlaşılmaktadır.
Son söz “ yeni yıla yeni umutlar, doğa bilincine ulaşmış, doğa ile barışık bir yaşam dileği ile” diyelim. Sağlıklı mutlu bir yıl dilerim.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°