Çukurova’da tarih yeniden canlanıyor
Manşet Haber 9.10.2013 12:50:32 0

Çukurova’da tarih yeniden canlanıyor

Çukurova’da tarih yeniden canlanıyor

misis_kervansarayÇukurova’nın binlerce yıla ulaşan süreç içerisindeki tarihine ışık tutması beklenen Misis ve Tatarlı höyüklerindeki antik kent kazı çalışmaları alanlarında incelemelerde bulunan Adana Ticaret Odası yönetimi, tarihsel zenginliklerin gün yüzüne çıkmasının dünyanın dikkatini de bölgeye çekeceğine ve turizm sektöründe önemli gelişmelerin önünü açacağını bildirdi.

ATO yönetiminin arkeolojik ziyaretleri kapsamında ilk durağı Misis oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı Adana Müzesi Başkanlığı'nda, Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurettin Öztürk, İtalya'nın Pisa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Giovanni Salmeri, Roma Enstitüsü'nden Anna Lucia D'Agata ve Yüreğir Belediyesi koordinasyonunda başlatılan çalışmalarda tarihte “Ölümsüzlük Şehri” olarak tanımlanan Misis'in gün yüzüne çıkarılması hedefleniyor.

ATO Heyeti’ne, kazı çalışmalarına ilişkin bilgi veren Pisa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Giovanni Salmeri, 9 bin yıllık geçmişe sahip Misis Antik Şehri’ni Kurtarma Projesi’nde, Roma dönemine ait bir tapınağın ortaya çıkarıldığını belirtti. Yüreğir Belediye Başkan Yardımcısı Zülfü Çelik de, Misis’in Roma devrinin önemli kentleri arasında aldığını, 7000 yıldan günümüze kadar kesintisiz kullanılan Çukurova Kültür Havzasının en önemli kenti olduğunu söyledi.

Adana Ticaret Odası yönetimi daha sonra geçtiği, Adana'nın Ceyhan ilçesinde Tatarlı höyüğündeki 3 bin 500 yıllık Kizzuwatna Uygarlığı'nın izini sürmek ve tarihi kalıntıları gün ışığına kavuşturmak için Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çukurova Üniversitesi ve Ceyhan Belediyesi'nin katkıları ile sürdürülen kazılarda ortaya çıkarılan anıtın “A Yapısı”, “Taş Döşemeli Şehre Giriş Bölümü” ve “Sur Yapısını” büyük bir dikkatle inceledi.

ato_misisÇalışmalar hakkında bilgi veren Yrd. Doç. Dr. Serdar Girginer, yaklaşık 2 kilometrekarelik alanı kaplayan höyüğün altındaki tarihin ortaya çıkartılması için yürütülen kazılarda 7. yıllarını doldurduklarını dile getirerek, bu yıl yapılacak olan kazılarda yukarı ve aşağı kent olarak adlandırdıkları, iki kenti gün ışığına çıkarmaya çalıştıklarını ifade etti. Bu yılki kazılarda şehrin doğusunda yer alan ve Geç Tunç Çağı'nda farklı evreleriyle kullanılmış bir yapıya ait kalıntılara ulaşıldığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Serdar Girginer, 'Çalışmalarımız neticesinde tapınağın 4 bin yıl önce kurulduğunu ancak 3.500 yıl önce kullanıma başlandığı bilgilerine ulaştık. Sağlamlığı ve hiç restore edilmemesiyle Orta Anadolu dahil tüm Türkiye'nin en büyük yapısı olma özelliğine sahiptir' diye konuştu.

Kazılarda şimdiye kadar bulunan iki binden fazla eserin müzeye kazandırıldığını anımsatan Girginer, ”Bu eserlerin çoğu da bölgenin özelliğiyle bağlantılı olarak tekstil ve kumaşla ilgili buluntular. Kutsal inanışlarla bağlantılı olanlar da var” dedi.

Adana Ticaret Odası yönetimi daha sonra kazı evine geçerek kazılarda çıkan Hitit dönemine ait değerli taş ve buluntuların restorasyon çalışmalarını inceledi. Tarihi eserlerin burada yapılan restorasyon çalışmalarının ardından müzeye teslim edildiği öğrenildi.

ATO Meclis Başkanı ve Misis Arkeoloji Kazılarını Destekleme Derneği Başkanı Tarkan Kulak, kazıların Adana için bir şans olduğunu belirterek, “Ceyhan Nehri kenarındaki Misis ve Adana'nın Ceyhan ilçesindeki Tatarlı höyükleri Çukurovamızın en önemli tarihsel zenginlikleri arasındadır. Bu bölgelerin, toprak altındaki stadyum, su kemerleri, tiyatro, kaya mezarları, mozaikler gibi kalıntılar ortaya çıkarıldığında Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden olacağına eminim. Bu kazılar sayesinde dünyanın dikkatinin de Çukurova’ya çevrileceğini düşünüyorum. Sayın Ömer Çelik`in Kültür ve Turizm Bakanı olmasının da bizim için ve bu projelerin sağlıklı ve hızla ilerleyebilmesi bakımından  büyük bir şans olduğuna inanıyorum” diye konuştu.

ATO Yönetim Kurulu Başkanı Atila Menevşe de, bu tür projelerin mutlaka desteklenmesi gerektiğine işaret ederek, “Adana’nın turizm geliri çok az. Her iki bölgedeki arkeolojik kazıların tamamlanmasıyla birlikte kentimiz tarihsel ve turistik açıdan önemli bir değere sahip olacaktır. Bu höyüklerdeki tarihi değerlerin gün ışığına çıkarılmasıyla Adana’nın turizm sektöründen de en az tarım ve sanayi alanında elde edilen gelir sağlayabileceğine inanıyorum. Ancak önemli bütçe ve zaman gerektiren kazı çalışmaları için kentte bu alanda sağlanacak destek ve işbirliğine önemli oranda ihtiyaç bulunduğu da ortada duran bir gerçektir” dedi.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°