Dinle Sevgili Yurdum!

Dinle Sevgili Yurdum!


Sen benim için vatansın, yurtsun.

Sen benim için Anadolu’sun. Sen, şairin dediği gibi …dört nala gelip uzak Asya’dan, Anadolu’ya bir kısrak başı uzanan cennetsin, cehennemsin…

Sen benim için dünyanın harikalarından birisin. Sen de yok yok. Sen, üzerinde yaşayan insanların tüm gereksinimlerini karşılayacak engin kaynaklara sahipsin.

Buna rağmen senin coğrafyana yayılmış, seni yurt bilmiş insanların çilesi bitmiyor.

Çünkü seni, para için ruhunu şeytana satmış insanlar yönetiyor. Çünkü seni kendi şahsi, parti, tarikat çıkarları için pazarlayanlar yönetiyor. Çünkü seni, bir kulağı İsrail’de, diğer kulağı Suudi Arabistan’da, her iki kulağı birden Amerika’da olan bu şeytan üçgeninde denge arayan, ayakta kalmaya çalışanlar yönetiyor.

Dinle sevgili yurdum,

Ben senin halkından sade bir vatandaşım, yurttaşım. Kendi çıkarlarımla ait olduğum o büyük resmin; ülkemin, kentimin, mahallemin, apartmanımın, vb. çıkarlarını örtüştürerek, birini diğerine üstün kılmayarak yaşamaya çalışıyorum. Öyle yaşayınca da duyarlı olmaya, senin üzerinde oynanan oyunları izlemeye, dönen dolapları anlamaya ve yorumlamaya çalışıyorum.

İş güvenliği alanında çalışıyorum. İşim gereği iş güvenliği konusunda çıkan yasaları, yönetmelikleri, yani mevzuatı izliyor, özümsüyor ve dilimin döndüğünce aklımın yettiğince anlatmaya, başkalarıyla paylaşmaya çalışıyorum. Çalışanların sağlıklı ve güvenli bir yaşam sürmesi için çabalıyorum. Ama her geçen gün motivasyonum düşüyor, şevkim azalıyor.

Sermaye, bütün renkleriyle akışkan ve oynak. Her an ülkeyi terk edip başka limanlara yelken açabiliyor. İstihdam bahanesiyle hükümetlere baskı yapabiliyor.

Oysa işçi sınıfı ulusal sınırlar içerisine hapsolmuş, gidecek bir yeri yok. Çalışanlar sendikasız, kısmi süreli, günde sekiz yerine on iki saat çalışıyor. Çalışanlar taşeron işçisi. Çalışanlar çaresiz ve umarsız, hiçbir güvencesi yok. 2011 yılında bin yediyüz çalışanın iş kazalarında öldüğü söyleniyor.

Dinle sevgili yurdum,

Büyüklerimizin hikmetinden sual olunmaz, onlar her şeyin en iyisini bilirler derlerdi bize. Ama ne hikmettir bilinmez, seni yönetenler, senin halkının, yani çoğunluğu oluşturan, emeğini satarak geçinen işçi sınıfının çıkarlarını değil, güçlünün, para sahiplerinin çıkarlarını gözetiyorlar.

Kanun çıkarıyor, yönetmelik yayınlıyor, sonra uygulamaktan imtina ediyorlar. İSG Kanunu, esas itibarıyla Ocak 2013 te yürürlüğe girdi. Ocak ve Şubat aylarında iş müfettişleri denetime çıkamadılar. Benim tahminim Haziran’a kadar da çıkmayacaklar. Çünkü çıkarlarsa işyerlerine idari para cezaları yazmak zorunda kalacaklar.

Aldığım duyumlara göre şu an Ankara’da işyeri denetimlerinin nasıl olacağı tartışılıyormuş. Bir görüş denetimlerin eski usul yapılmasını savunuyormuş. Yani iş müfettişi işyerini denetlemeye gidecek, gördüğü eksiklikler için iki ay meyil verecek. İşveren eksiklikleri tamamlayacak, sonra yeni bir denetim geçirinceye kadar yan gelip yatacak.

Diğer görüş ise, Kanunun ruhuna uygun. Müfettiş denetime gittiğinde var olan eksiklikler için Kanundaki aylık işleyen cezaları yazıp çıkacak. Meyil, yani süre vermek yok. Caydırıcı olanda bu. Hislerimde yanılmıyorsam, denetimlere eski usul devam edilecek. Eski usul denetim demek, iş sağlığı ve güvenliğinde eski hamam eski tas demektir. Yani, alavere dalavere, Kürt Memet nöbete.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu Yönetmeliği çıkarıyorlar. Kurul üyelerinin tamamını işverenin atama yetkisi var. Kurulda yer alması gereken formen, ustabaşı ve ustaların temsilcisini işveren atayabiliyor. Çalışanlar adına hareket edecek, işverenden sağlık ve güvenlik önlemleri konusunda talepte bulunacak çalışan temsilcisini seçim yapılamayan hallerde yine işveren atayabilecek. Yani, Türkçesi işveren atayacak.

Risk Değerlendirmesi Yönetmeliğini yürürlüğe soktular. Şu an, ellinin altında işçi çalıştıran işyerlerinde, işveren ya da vekili, hiçbir eğitim almadan, iş güvenliğinin ‘i’ sini bilmeden yanına birkaç kişi daha alıp risk değerlendirmesi yapabilecek.

Dinle sevgili yurdum,

Hükümet, yaşanan iş kazalarının ağırlığı altında ezilince, AB nin de dayatmasıyla yasal mevzuatta değişikliklere gitti. Yeni düzenlemeler yaptı. Hemen akabinde ise sulandırdı.

Zaten bu zihniyet, sağlıklı yaşamak ve çalışmanın en temel insan hakları olduğunu hiçbir zaman kabul etmedi. Maden kazalarında yerin yedi kat altında kalan, yanan ve ölen insanlar için, dönemin Çalışma bakanı “güzel öldüler” dedi. Başbakan ise “bu ölümler işin doğasında var” dedi. Yaşanan kazaların kader olduğunu, yapılacak bir şey olmadığını topluma yutturmaya çalıştılar.

Şu an bize, iş güvenliği uzmanlarına ise, körler mahallesinde ayna sattırmaya çalışıyorlar. Parasını işverende alanın gücü olur mu? Olmaz. İş güvencesi işverenin iki dudağı arasında, işyerlerinde önlem almaya çalışıyoruz. Hiçbir yetkimiz yok, oysa kanuna göre büyük sorumluluğumuz var.

Bunları sana niye mi yazdım?

Hiçbir nedeni yok. Sadece senle biraz dertleşmek için.

17 Şubat 2013

Mahmut TEBERİK

Mahmut TEBERİK

18.02.2013 11:47:28

YAZARLAR


CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI

“AYÇİÇEĞİNDE ÜRETİM TÜKETİM KADAR ARTMIYOR”

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ PAYDAŞ TOPLANTISI

KARALAR MAKAMINI ATA ERGÜL’E TESLİM ETTİ

TÜRKİYE'NİN “SANAYİ” TEMALI TEK GENÇLİK KOŞUSU

PORTAKAL ÇİÇEĞİ KUPASI TENİS TURNUVASI

ABB BAŞKANI ZEYDAN KARALAR’DAN 23 NİSAN MESAJI

VALİ KÖŞGER’İN 23 NİSAN MESAJI

DEMİRÇALI: “ÇOCUKLAR BİZİM YARINLARIMIZ”

ÇİFTÇİLERİN SGK UYGULAMALARINDA YAŞADIĞI SORUNLAR