DİYORSUNUZ YA; GÜLDÜRÜYORSUNUZ BENİ/1

DİYORSUNUZ YA; GÜLDÜRÜYORSUNUZ BENİ/1

“Millet ittifakı”nın, “Cumhurbaşkanlığı sistemi”ni benimsemediğini bilmeyen yok! Üstelik sıkça, “iktidara gelmemiz sağlanırsa, ilk işimiz bu sistemi değiştirmek olacaktır” dediklerini de bilmeyen/ duymayan yok!

Hem bu sistemin uygun olmadığını, yaşamı zorlaştırdığını, hukuk/ adalet/ özgürlükler konusunda anlaşılmazlıklarla dolu olduğunu ileri süreceksiniz…

Hem de İYİP’den “ihraç” edilen Ümit Özdağ’ın “HDP, CHP, SP, İYİP ortak anayasa çalışması yaptı” demesini yalanlayacaksınız!

Üstelik konu öyle iki yıl öncesine özgü değil, sekiz yıl öncesinden çalışmaların yapıldığı, bunu Kemal Kılıçdaroğlu’nun zaman zaman dile getirdiği, Sözcü’de/ Cumhuriyet’te yer aldığı da bilinmekteyken…

“Bütün bunlar gerçek dışı, biz o zaman aslında öyle bir şey demek istemedik!”

Utangaç “muhalefetlik” bunun adı!

Bildiğin, yapmak istediğin, yurttaşa sözünü verdiğin, savunduğun “ne varsa” hepsinin yadsınması bu!

“Evet, böyle bir çalışma yaptık, ancak içerisinde tartışacak daha çok konular var” demek o denli zor, o denli gereksiz, o denli “utanılacak” bir durum mu?

Cumhurbaşkanlığı sisteminin eleştirisini yaparken, “Ecevit başarısı unutulmamalı” diyorsunuz ya, anımsayın Bülent Ecevit “utangaç muhalefet” olmadı hiçbir zaman!

Yeri geldiğinde, alanları dolduran coşkulu kalabalığın karşısında bile “yaşananları/ saklananları/ bilinmesi gerekenleri” anlatmaktan çekinmedi!

“İktidara yürüyoruz” diyorsunuz ya; güldürüyorsunuz beni!



/2

Adana’da, geçtiğimiz günlerde özel Halk Otobüsçüleri Esnaf Odaları (ESOB) Başkanı Niyazi Göğer Eğitim-Hizmet binasında bir kahvaltı toplantısı düzenliyor.

Toplantıda AKP Adana Milletvekili Zenbilci ile birlikte çok sayıda “esnaf temsilcileri” katılıyor.

Başkan Göğer, burada yaptığı konuşmada, her geçen gün kent içerisinde/ sokak aralarında açılan AVM zincir marketlerinin, “haksız rekabete” neden olduklarını, “esnaflara” görülür biçimde zarar verdiklerini, bunun engellenmesi gerektiğini savunuyor.

Şu sözlere yer veriyor:

“Her geçen gün sayıları artan AVM’ler, aynı sokakta yan yana, karlı karşıya. Zincir marketlerin kent içinde açılmalarına izin verilmemeli. Sattığı ürünlere sınırlama getirilmeli. Açılış-kapanış saatleri yeniden belirlenmeli. Haftanın bir günü kapalı tutulmalı. Hükümet temsilcileri olarak sizlere büyük görev düşüyor. Sizler destek verirseniz, sorunlar çözüme kavuşacaktır!”

Sanıyorum esnaf/ AVM konusu bundan daha güzel anlatılamazdı!

Kahvaltı toplantısında bulunan AKP’li Zembilci’nin “asıl konusu” esnafın sorunun dinlemek, esnafı “haksız rekabete” karşı olmak değil de; esnafa, burnundan getirerek verilen “borçlar/ uzun vadeli ödemeler” olmalı.

Zembilci konuşmasında covid 19 nedeniyle ekonominin olumsuz etkilendiğinden, en çok da esnafların bundan zarar gördüğünden söz ediyor başta!

“Covid 19 olmasaymış ne yapacaklarmış” diyeceğim de, kalsın!

Bu süreçte bankaların “ucuz kredi” dilimleri sanki esnafı korumak için açıldı, sanki stok yapıları olan yükleniciler değildi, sanki patronlar “tutun elimizden” dediklerinde terslediler, sanki beton yatırımlardan uzak durdular!

Ayıca, daha ongün önce “her şeyin iyi, yukarıya pik yaptık” denilmesi unutuldu gibi!

“Esnafa düşük faizli kredi, desteklemeler, borç ötelemeleri, milyarlarca kaynak aktarıldı” diyor AKP’li Zembilci bir de…

O an salonda bulunanlar, Adana’da esnafın “siftahsız” işyerlerini kapattığını bilenler, aynı sokakta AVM’lerle yarışmaktan boğulan esnafı tanıyanlar neler düşündü acaba?

“Sorunları çözüyoruz” diyorsunuz ya; güldürüyorsunuz beni!



/3

Biz, bir yandan “alan el veren eli bilmemeli” düşüncesini savunurken, bir yandan da “verdiklerimi benimle fotoğraflayın” diyenlerden geçemiyoruz!

Böyle mi olduk şimdi?

Aç olan doysun, diyeceksiniz!

Et yiyemeyenler yesin, diyeceksiniz!

Üstelik “fotoğraf çekimi yapılmayacak, sağ elin verdiğini sol el görmeyecek” de diyeceksiniz…

Ya basına, “Adana Kasaplar Odası ‘askıda et’ uygulaması başlattı” bültenini servis ederken eklediğiniz fotoğraf…

Fotoğrafı tanıtıyorum: bir mahalle, dar bir sokak, zemini bozuk sokağa açınla kapıda bir kadın, maskeli biçimde elini uzatılan “askıda ete” uzatmış…

Vereni de, alanı da, yeri de gördük!

“Alan el veren eli bilmemeli” diyorsunuz ya; güldürüyorsunuz beni!

Windows 7 Home Satın Al

Oktay EROL

19.11.2020 17:57:19

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI