DOĞAYA YAPILAN “TALANIN” DÖNÜŞÜ
Manşet Haber 4.09.2020 16:56:06 0

DOĞAYA YAPILAN “TALANIN” DÖNÜŞÜ

DOĞAYA YAPILAN “TALANIN” DÖNÜŞÜ

İklim değişikliğinin ortaya koyduğu bir gelişme olarak mı düşünmek gerek, yoksa bir yandan anız / bir yandan orman yangınları nedeniyle mi oluşan kirlilik olarak mı?


Daha mayıs ayında kendini gösterdi aslında Adana’da havalar; bak, dedi/ böyle talanı sürdürecek olursan/ gelecek aylarda daha çok zorluklar yaşarsın!


Ektiğini yeterince sulayamazsın, sulasan toprağı suya doyuramazsın, doymayınca da istediğin ürünü alamazsın!


Öyle olmadı mı?


Her geçen yıl, havaların beklenmeyen “mevsim üstü” sıcak/ soğuk geçmesi nedeniyle; ya ürünlerin donması, ya da kavrulmasıyla karşı-karşıya kalınıyor!


Yıllardır “anız” konusu işlenir; üreticiye, toprağa zarar verdiği anlatılır, yakmayın mısır/ buğday firezini denir…


Diyenler, “neden” üreticinin anızı yaktığını, neden toprağına zarar vermeyi göze aldığını bilir de;


Sorunun çözümüne yönelik “destekleme” yapmaktansa, “anız yakmakla” nelerin elden gittiği üzerine söylemler ileri sürerler…


Demezler ki; üretici, toprağında ekim yapabilmek için kullandığı girdi fiyatlarından dolayı boğulma noktasında, buna bir de “anız yakmak” yerine/ sürmeyi denemesi durumunda artacak olan masrafın üstesinden gelmesi çok zor…


Demezler! Üreticinin, geçimini sağladığı toprağa “hayınlık” yaptığı düşünülse de,  üreticinin “girdi masraflarını” azaltma yoluna gidilmez!


Bugünlerde “havanın” bu denli bozulmasında “anızı” gösterirken, üreticinin içinde bulunduğu koşulları da düşünmek yerinde olacaktır kanımca!


Yine orman yangınları…


Bugüne değin, Adana’da anımsadığım “en büyük” yangın, Kozan’daki…


İkiyüz hektardan söz ediliyor. Bir hektar on dönüm. İkiyüz hektar, ikibin dönüm…


Adana’nın yedide biri kadar alan kül olmuş! Kül olmakla da kalmayıp burada yaşayan canlıların yok olmasına, bölgenin oksijen gereksiniminin sağlanamamasına, havasının/ ikliminin/ mevsimlerinin bozulmasına ne4den olmuştur!


Salt, ormanda yaşayan canlılar mı? Orman ürünleriyle yaşamını kazananların, kentle- bölge arsındaki bağın zayıflamasına da neden olmuştur!


Belki de en önemlisi; yaşanan covid 19 sürecinden daha baskın/ daha zararlı/ daha yaşamı zorlaştıracak “iklim değişikliğinin” yolunu aralamıştır!


Bugün yaşanan kirli/ basık/ sisli/ bungun/ boğucu havanın, gelecek adına “izi olması” akıllardan çıkmamalı…


Çünkü doğaya yapılan “talanın” dönüşü de olmuyor!



EKMEK BÜFESİ NEDEN KAPATILDI?


Burada üçün kez yazıyorum!


Tellidere muhtarlığı yakında bulunan, bundan birkaç ay önce yoğun biçimde mahallelinin ilgi gösterdiği/ “ucuz ekmek” edindiği büfe, son bir aydır “belirsiz” biçimde açılıp/ kapatıldığından alıcısını dağıttı!


Bu sanki “daha önceden” planlanmış biçimde yapıldığı “sanısını” da artırıyor!


Sanki kapatılmak isteniyordu; bunun için neler yapılmalıydı, buradan ekmeğini sağlayan mahalleli nasıl dağıtılabilirdi, büfe ekmek satıcısı nasıl “ekmek satamıyorsun” diye suçlanabilirdi, nasıl “madem burada ekmek satılmıyor, burayı kapatalım” denirdi…


Böyle bir komplo kuruldu, Tellidere muhtarlığı yakındaki ekmek büfesi için?


Birinden, “eleman yetersizliği nedeniyle burası kapanacakmış” sözünü duymuştum!


Koca Anakent Belediyesi’nde “eleman” eksikliği diye bir şeyin olabileceğini düşünmek ne aptalca…


Elleri arkasında, koridorda/ açık alanda gezen birçok kişi göstermeyeyim size, her dönem olduğu gibi; yok mu?


Birini, Tellidere muhtarlığı yakında bulunan ekmek büfesine koymak o denli zor demek ki?


Bir de, yazının başlığına da “Başkan Karalar bunu bilmiyordur” demiştim!


Bugüne değin “gelmeyen” tepkiler/ iyileştirilmeyen sorun Başkan Karalar’ın da tüm bunlardan bilgisi olduğunu güçlendiriyor, ne yazık ki…


Başkan Karalar’ın, çevresindeki “danışmanlarından” aldığı/ edindiği bilgi böyleyse eğer, gelecekte “başının” ağrıması kaçınılmaz olacaktır!


Covid 19 sürecinde yurttaşların alım gücünde oluşan “bozulmaya”, günlük bir-kaç ekmekle katkı yapmak önemli değil miydi?


Başkan Karalar, Adana’nın umudu/ Adana’nın gardaşı değil miydi?


Bu konuda “son yazı” olacak!


Yerel seçimde gerek bireysel, gererekse tanıdık/ bildik adına desteklediğim Başkan Karalar’ın “zorluk” yaşamaması adına bunları dile getirmem bir “sorumluluk” anlayışımdı; ancak bu kada


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°