Dolançay: Üretimdeki kadınların yüzde 57,8’i sigortasız
Manşet Haber 26.11.2012 10:32:02 0

Dolançay: Üretimdeki kadınların yüzde 57,8’i sigortasız

Dolançay: Üretimdeki kadınların yüzde 57,8’i sigortasız

Adana(Ulus)--TMMOB Adana İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Kadın Komisyonu Başkanı Ziraat Mühendisi Ayten Dolançay, her 10 kadından 4'ünün fiziksel şiddete, her 4 kadından 1'inin yaşadığı şiddet sonucunda yaralanmaya, yüzde 15'i cinsel şiddete, yine her 10 kadından 1'inin de gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kaldığını söyledi.

Ayten Dolançay, Uluslararası Kadına Karşı Şiddete Hayır Günü nedeniyle TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Kadın Komisyonu üyeleri ile yaptığı açıklamada, Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde kadınların şiddetle yaşamaya hala devam ettiğini ifade ett,. Dolançay, şöyle dedi:

“Ülkemizde kanunlar önünde kadına karşı işlenen suç kavramına; kadının “namus” adı altında öldürülmesi, hastanelik olana dek dövülmesi ya da tecavüz-cinsel istismara maruz kalması girebilir. Bunun yanı sıra kız çocuklarının küçük yaştan itibaren zorla evlendirilmeleri, nikahsız evlilik yapmaları, okumalarının engellenmesi, işyerlerinde ikinci sınıf muamele görmeleri, medyada cinsel obje gözüyle değerlendirilmeleri, işyerlerinde veya eğitim kurumlarında üstlerine taviz vermek zorunda bırakılmaları, psikolojik şiddete maruz kalmaları da kadına karşı işlenen suçlardır.

2012 yılı itibariyle 110 sığınma evi bulunmaktadır. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün yapmış olduğu araştırmaya göre, her 10 kadından 4'ünün fiziksel şiddete, her 4 kadından 1'inin yaşadığı şiddet sonucunda yaralanmaya, yüzde 15'i cinsel şiddete, yine her 10 kadından 1'inin de gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kaldığı görülmektedir.

Kadınlar sendikasız, sigortasız,  güvencesiz bir biçimde çok düşük ücretlerle sağlıksız ortamlarda çalıştırılmakta ve sömürülmektedir. 2012 yılında kadınların işgücüne katılım oranlarına bakıldığında, İstihdamda yer alan kadınların yüzde 57,8’i sigortasız çalışmaktadır (TÜİK 2012). Kadınların kişisel gelişmesini önleyen ekonomik, geleneksel, sosyal ve politik engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapılarak, kadının toplumsal yaşamını kısıtlayan çağdaş olmayan gelenek ve törelerle mücadele edilerek, eşitsizliğin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılması ile kadının her alanda daha aktif rol alması sağlanmalı,  eşit işe eşit ücret uygulanmalıdır.

Kadına yönelik her türlü şiddetin ortadan kaldırılması için yasaların yeniden düzenlenmesi, Anayasadaki cinsiyetçi yaklaşımlar ayıklanmalı, hukuksal temelde yasaklayıcı tedbirler geliştirilmeli, kadın sığınma evleri yaygınlaştırılmalı, kadının yaşamın her alanında aktif ve eşit şekilde yer alması sağlanmalıdır.  Kadına yönelik ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kaldırılması ile ilgili uluslararası sözleşme ve protokollerin gereği, siyasi iktidar tarafından vakit geçirilmeksizin yerine getirilmelidir.

Biz TMMOB’lu kadınlar olarak Dünyada ve Ülkemizde kadına yönelik şiddeti kınıyor, cinsiyetçi bakış açısının karşısında olduğumuzu böylesi bir günün insanlığın gündeminden kaldırılması için mücadele içerisinde olacağımızın bilinmesini istiyoruz.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°