DÜĞÜNDE CİNSEL İSTİSMAR DAVASINDA 51 YIL HAPİS
Manşet Haber 16.03.2018 20:46:19 0

DÜĞÜNDE CİNSEL İSTİSMAR DAVASINDA 51 YIL HAPİS

DÜĞÜNDE CİNSEL İSTİSMAR DAVASINDA 51 YIL HAPİS

Yüreğir ilçesi Levent Mahallesi’nde 10 Şubat’ta, bir düğünde 4.5 yaşındaki Büşra kızımıza cinsel istismarda bulunurken yakalanıp tutuklanan Sedat K. 'ya bugün yapılan duruşmada “Çocuğun Nitelikli Cinsel İstismarı” suçundan 30 yıl, 'Cebir Tehdit veya Hile Kullanarak Çocuğu Cinsel Amaçlı Hürriyetinden Yoksun Kılma” suçundan da 21 yıl olmak üzere toplam 51 yıl hapis cezası verildi.
Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesince 2018/111 Esas sayılı dava dosyası ile görülen duruşmaya iki ayrı suçtan hakkında dava açılan sanık Sedat K., tutuklu bulunduğu Kayseri 1 Nolu T tipi cezaevinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı.
Adana Barosu Başkanlığı olarak bu davayı; Baro Başkanı Av. Veli Küçük, Çocuk Hakları Komisyonu Koordinatörü Av. Nevzat Elçi, Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Av. Simay Sönmezateş, Av. Burçin Kumral ve Av. Devrim Aktaş birlikte takip ettiler.
Duruşmaya ayrıca mağdur müşteki B.Ç'nin ailesi ve avukatı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili de katıldılar.
Duruşma salonunda savunma yapan sanık Sedat K., olay günü mahallede düğün olduğunu ve arkadaşlarının kendisine hap ve içki içirdiklerini söyledi.
Mağdur çocuğa yönelik bir eylemde bulunmadığını iddia eden Sedat K., mahkemeden beraatini talep etti.
Mahkeme heyeti de sanık Sedat K.yi, 'çocuğun nitelikli cinsel istismarı' suçundan 30 yıl, 'Cebir tehdit veya hile kullanarak çocuğu cinsel amaçlı hürriyetinden yoksun kılma' suçundan 21 yıl olmak üzere toplam 51 yıl hapis cezasına çarptırarak tutukluluk halinin devamını kararlaştırdı.
Adana Barosu konuya ilişkin olarak; 'Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesinde yer alan 'hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak' ve 95. maddesinde yer alan 'hukukun üstünlüğünü ve insan hakları savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlevsellik kazandırma' sorumluluğu çerçevesinde daha evvel de Tarsus'ta görülen kadına şiddteni ve cinsel istismarın sembolü haline gelen Özgecan Aslan davası, Karaman Ensar Vakfı çocuk tacizi davası, Ankara Tren Gar'ı katliamı davası, Atatürk'ün manevi şahsiyetine hakaret içeren doğrudan zarar görmüş olmamakla birlikte hak ve özgürlüklere, toplumsal ortak değerlere sahip çıkma adına katılan olarak bu dosyaları takip ederek yer aldık. Aynı duyarlılıkla insanların, çocukların vücut bütünlüğü hakkı, cinsel haklarının korunması hassasiyetleri ile aynı zamanda yaşanan toplumsal infial nedeniyle bu davada da katılan sıfatıyla mağdurun çocuğumuzun ve ailenin yanında yer alma talebinde bulunduk. Ancak mahkemece bu talebimiz 'işlenen suçtan doğrudan zarar gören olmadığımız' gerekçesiyle rededilmiştir. ' açıklamasında bulundu.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°