Dünya Gıda Günü, “Açlık Günü” Olmasın!
Manşet Haber 15.10.2012 13:33:38 0

Dünya Gıda Günü, “Açlık Günü” Olmasın!

Dünya Gıda Günü, “Açlık Günü” Olmasın!

Adana(Ulus)--TMMOB Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odası Başkanları dünya gıda gününün açlık günü olmaması temennisinde bulunurken, “1 milyar insan açlık, bir o kadar insan ise obezite sorunu yaşıyor.” saptamasında bulundu.

GMO Şube Başkanı Işıl Var, KMO Şube Başkanı Ali Çelik ve ZMO Adana Şube Başkanı Şahin Yeter, “Dünya Gıda Günü“ nedeniyle Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nde ortak basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Işıl Var, sermayenin doğayı, insanı ve emeği tarumar ettiğini dile getirdi. Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO)’nün bu yılki kutlamanın ana temasını “Dünyayı Beslenmenin Anahtarı Tarımsal Kooperatifler” olarak benimsediğine dikkat çekerek şu görüşlere yer verdi:
“Özellikle son yıllarda gündem işgal etmekte olan temel ürünlerin yetiştirildiği ülkelerde yaşanan doğal afetler, iklimdeki istikrarsızlıklar ve bir yanda gıda artıklarını çöpe atan ülkeler varken, bir yanda açlığın yaşanıyor oluşu ve bu koşullarda gıda ticaretinin tümüyle serbestleştirilmesi; tarımsal fiyatların ve üretimin dış etkilere ve spekülasyona daha açık hale gelmesi; tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlayacak politikaların önemini de bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Artık gıdanın silah kadar önemli bir madde olduğu kabul edilmektedir. Açlık tehlikesi bu kadar belirgin iken, gıdanın serbest piyasa ekonomisinin insafına bırakılamayacağı bilinmektedir. Dünya Bankası’nın rakamlarına göre temel gıda fiyatları son dört yılda % 100’e yakın artmıştır.

Daha önce söyledik, yine söylüyoruz: Dünyada yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamamasıdır. Kontrol altına alınamayan gıda fiyatları sorunu, dünyada ve ülkemizde sıklıkla gündeme gelmektedir. Doğru politikalar belirlenememesi halinde, bu durumun ülkeler için bağımsızlık sorunu haline geleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Yaşanan bu olumsuzluklar, birincil üretimle uğraşan çiftçiyi, üreticiyi üretimden uzaklaştırmamalıdır. Kırsal ve kentsel hayatta yoksulluk artmakta; üretici tarımsal üretimden vazgeçerek şehirlere göç etmekte, üreticinin etkin bir örgütlülük içinde olmaması bu süreci hızlandırmaktadır. Tarımsal üretimle uğraşanlar zorlu bir yaşam içerisindedirler. Üretime küsen üreticiyi daha sonra geri döndürmek mümkün olmayacaktır.

Yeterli ve uygun fiyatta gıda arzının sağlanması için tarımsal üretimin sürekli olarak yapılması kaçınılmazdır. Uygulanan her politikanın, verilen desteklerin üretimi kısıtlayıcı yönde olmaması ve doğru yönlendirilmesi temel hedef olmalıdır. Küçük üreticinin korunması, üretimden uzaklaştırılmaması bir diğer hedef olmalıdır.

Tarımsal üretim ve buna bağlı olarak küçük üreticinin hayatta kalması ve etkin üretim yapmasının biricik yolu olan tarımsal kooperatifler ve üretici örgütleri; aynı zamanda güvenli üretimin biricik anahtarlarıdır. Tarımsal kooperatifler ve üretici örgütleri olmaksızın izlenebilirliğin sağlanması olanaksızdır.

Ülkemizde, 12 Eylül sonrasında sendikalar sadece ekonomik bir çıkar birlikteliğine dönüşürken, sosyal ve siyasal aidiyet de zayıflamıştır. Kent yoksulları temel geçim araçlarından uzaklaşırken, kır emekçileri de kapitalizmin acımasız koşullarıyla rekabet edemez hale gelmiştir. Bütün bu süreç kır ve kentte yoğun bir emek ve doğa sömürüsüyle perçinlendiğinde, yaşama ve dayanışma olanakları giderek daralmıştır.

Bu çerçevede uzun yıllar boyunca kooperatiflerin yapılanması siyasi olarak pek tercih edilmeyen yapılar olarak değerlendirilmiştir. Ancak gelinen noktada; bu örgütlenme modelinin önemi FAO tarafından da altı çizilerek vurgulanmaktadır.

Kırdaki bu yıkıcılık karşısında direnmeye ve ayakta kalmaya çalışan üreticiler birlikte üretmek, paylaşmak ve birbirlerinin sorunlarından haberdar olmak durumundadır. Kırsaldaki üreticinin ürününü aracısız alıcısına ulaştırmasının sağlanması, geleneksel tarımda ısrar ederek geçimini sağlayan bu yapıların, şirketlerin emeği artıklaştırma, doğayı atık haline getirme süreçlerine direnebilmeleri için, ekonomik açıdan güçlü bir konum elde etmeleri gerekmektedir.

Kırsalda üretim yapanların tasfiyesi eninde sonunda bir siyasal iktidar ve kapitalist modelin sonucudur. Ancak bu siyasal yönelimin tekrar sorgulanmasının vazgeçilmez olduğu günümüzde, kooperatifler yoluyla birincil üreticilerin gerçek anlamda birlikteliğini sağlamanın yollarını aramamız gerekmektedir.

Bir dayanışma, işinin gerçek sahibi olma modeli olarak kooperatifler, yoğunlaşmalıdır. Bu kapsamda kentsel dönüşüm alanlarında yaşanan sorunlarla, madencilik, enerji, su ve gıda ekseninde kırda yaşanan sömürü bir arada düşünülmelidir. Özellikle kırsalda yıkım politikalarına maruz kalan emekçilerin tarımsal ürünlerini, tüketiciye direkt ulaştıracak kooperatiflere ihtiyaç vardır. Dikkate alınması gereken diğer bir yapı ise; bu kooperatiflerin ürünlerinin tüketiciye yine aynı etkinlik ve ekonomiklikle ulaştıracak örgütlenme modellerinin oluşturulmasıdır. Kentlerde kurulacak kooperatifler de hem tüketicilerin gıda ihtiyacının, güvenli, sağlıklı, ucuz teminine yönelik olmalı, hem de kooperatif ortaklarının bu ürünlerin satışından elde ettikleri geliri kendi yaşam alanlarında verecekleri mücadelede harcamaları sağlanmalıdır.

Sonuç olarak; sömürü düzeninin giderek yerleştiği günümüzde, doğayı ve emeği birlikte geliştirecek, üreticiyi üretimden uzaklaştırmayacak üretim tarzlarına ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaç aynı zamanda kendi geçim araçlarımızı üretme, geleceğimiz üzerinde söz sahibi olma ve temelde de kendi kendimizi yönetebilme gerekliliğinden doğmaktadır.

Yıllardır her gıda gününde söylediğimiz gibi, tohumdan sofraya, tarladan üreticiye tüm aşamalarda gıda güvenliği ve güvencesinin sağlanması ile halkın ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi; kooperatifleşmeyi bir kez daha hedeflenen faydayı sağlamak üzere bu yapıları sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir mücadele bütününün bileşeni olarak görmekle mümkün olabilecektir.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°