Dünya
Manşet Haber 24.07.2013 09:53:26 0

Dünya'nın En Büyük Gazeteci Cezaevi: Türkiye

Dünya'nın En Büyük Gazeteci Cezaevi: Türkiye

kemal_kilicdarogluchpCumhuriyet Halk Partisi Cezaevi İnceleme ve İzleme Komisyonu üyesi milletvekilleri Özgür Özel, Veli Ağbaba ve Nurettin Demir cezaevi ziyaretlerini bir rapor haline getirdiler. Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlü gazetecilerle yüz yüze görüşülerek oluşturulan 131 sayfalık “Dünyanın En Büyük Gazeteci Cezaevi: Türkiye” raporu bugün açıklandı.
5 bölümden oluşan raporda ”12 Eylül 1980 Darbesi döneminde 31 gazetecinin tutuklu olduğu Türkiye’de şuan darbe döneminden bile daha vahim bir durum yaşanmaktadır. Bugün uluslararası ortamda Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci cezaevi olarak görülmektedir.” denildi.

Aralık 2012-Ocak 2013 tarihlerini kapsayan rapor, İngilizce olarak da yayınlandı.

CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir ve CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel'den oluşan cezaevi komisyonu İstanbul, Muş, Mardin, Diyarbakır, Tekirdağ, Kocaeli, İzmir, Ankara'nın da aralarında bulunduğu bazı illerdeki cezaevlerini ziyaret etti.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu “Dünyanın en büyük gazeteci cezaevi; Türkiye” raporunu açıklamak için CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba, Özgür Özel ve Nurettin Demir ile birlikte düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi;

Bir ihale alıyorsunuz, yanına  bonus olarak da bir gazete ve televizyon veriliyor artık…”

“24 temmuz 1908’de ilk kez bu ülkede sansür memuru görmeden gazeteler özgürce yayınlandı, 24 temmuz 2013 oto sansür ya da sansür uygulanıyor Türkiye’de gazetecilik mesleğinde. İleriye doğru giden değil geriye doğru giden bir süreci yaşıyoruz.”

“Yeni bir medya süreciyle karşı karşıyayız. İktidarın ve polisin beraber denetlediği, ağırlıkta olarak medya patronlarının siyasi otoritenin emrine girdiği, siyasi otoritenin kabul ettiği haberleri yayınlayan, kabul etmediği haberlere sansür ve oto sansür uygulayan bir süreci yaşıyoruz”

“Tutuklu, hapiste gazeteci olmaz. Yazı yazdı diye gazeteci işinden olmaz. Eğer siz Türkiye’yi dünyada saygınlığı olan bir ülke konumuna getirmek istiyorsanız ilk yapacağınız medyayı özgür bırakmaktır”

“Basın özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır. Kamudan ihale alayım diye önce gazeteye sahip oluyorsunuz. televizyonunuz oluyor. iktidar yandaşlığı yapıyorsunuz ve sonra öyle bir noktaya geliyor ki, bir ihale alıyorsunuz, yanına bonus olarak da bir gazete ve televizyon veriliyor size. bana uygun yayınlar yapın diye. benim istediğim yayınları yapın diye. halk gerçekleri görmesin diye”

-“Dünya Türkiye’de basın özgürlüğü gerçeğini CHP’nin kaleminden öğrenecek. Bu ülkeye demokrasi ve özgürlükler gelinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Polis devletinden  Türkiye’yi çekip çıkarmak zorundayız”

“Sayın Erdoğan devlet üniversitelerine de polisi sokacağım diyor. Hepinizin önünde kendisini uyarıyorum; Sakın ola ki üniversite öğrencisiyle polisi karşı karşıya getirme. Zaten bıçak kemiğe dayanmış durumda.”

-“Hükümet yanaşmacılığı yapan medya patronlarına da açıkça söylüyorum; gazetecileri, gazetenin mutfağını özgür bırakın. onlara sansür uygulandığınızda, onlara müdahale ettiğinizde, onların işine son verdiğinizde gün gelir bunun hesabını sorarız”

-“Medya patronluğunu üstlenmek farklı bir şeydir. Ateşi tutmak gibidir medya patronu olmak. Ya halktan yana olacaksın ya iktidardan yana olacaksın. halktan yana oluyorsan zaten sorunumuz yok. iktidardan yana oluyorsan, gazeteciliği bırak.”

-“Hapiste bu kadar gazeteci varken, bu gazeteci patronlarından bir ses çıkıyor mu? Beğenmediği gazeteciyi gönderiyor vezneye, al parayı çık kapıdan diye.”

-“Sayın Başbakan komşusunu komşusuna ihbar ettirir noktaya da getirdi. Hitlerin Almanya’sında bile olmayan bir süreci nasıl başlatabiliyor? Elinde silah, belinde el bombası miting yapacaksın, sesini çıkarmayacak,  ama komşun tencere tava çaldı diye polis devleti mantığı içinde şikayetçi olacaksın, ihbara yönlendireceksin. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir”

-“Üzülerek söylüyorum, Sayın başbakan iftar sofralarını siyasal showa döndürüyor. İnsanın biraz inanca, ibadete, oruca, ramazan ayına saygısı olur. Bırakın bari bu ayda insanlar huzur içinde bir ramazan ayı geçirsinler”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°