EĞİTİM SEN: ARTIK “GEÇİNEMİYORUZ”
Manşet Haber 17.05.2022 09:46:05 0

EĞİTİM SEN: ARTIK “GEÇİNEMİYORUZ”

EĞİTİM SEN: ARTIK “GEÇİNEMİYORUZ”






Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Hüseyin Kaya, Temmuz ayını beklemeden asgari ücretlilerin, işçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin maaşlarını insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çekilmesini istedi.





Heykel Park’ta zamları protesto “Adana Geçinemiyoruz Platformu” burada pankart açtı, Platform adına konuşan Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Hüseyin Kaya, İşçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının daha da kötüye gittiğini, ekonomik krizin yarattığı yıkımın faturasının emekçilere kesildiğini savunarak şunları söyledi:





“ Zamlar, hayat pahalılığı, işsizlik, düşük ücretler, yüksek enflasyon, yüksek vergiler emekçilerin yaşamını çekilmez hale getirdi. Başta tarım olmak üzere her alanda dışa bağımlılık hızla artarken, köylüler ve üreticiler iflasa sürükleniyor. Enerji ve maden tekelleri karları uğruna doğanın talanı ve çevrenin yaşanmaz hale gelmesinde sınır tanımıyor. İşçilerin, emekçilerin sesleri ve talepleri görmemezlikten geliniyor. Kaynaklar ve milyarlarca lira sermayeye aktarılırken, emekçilere fedakârlık yapın deniyor.





Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)  tarafından açıklanan verilere göre enflasyon nisanda aylık %,7,25, dört aylık %31,71, yıllık ise %69,97 artmıştır. Ulaştırma enflasyonu yıllık  %105,86 artarken,  gıda enflasyonu ise yıllık %89,10’a tırmanmıştır.
Sadece tüketici enflasyonu değil, üretici enflasyonu da rekor üstüne rekor kırmaktadır.





Üreticilerin giderlerinde, maliyetlerinde yaşadıkları artışı ürün fiyatlarını artırarak nihai olarak tüketiciye yansıtması kaçınılmaz bir durumdur. Dolayısıyla üretici enflasyonundaki bu olağanüstü artış iğneden ipliğe zam sağanağının önümüzdeki günlerde de devam edeceğini, dolayısıyla tüketici enflasyonunun yükselmeye devam edeceğini göstermektedir.
Bayram başta emekliler olmak üzere milyonlarca yurttaşa adeta zehir edilmiştir. Milyonlarca emeklinin 2018 yılında 1.000 TL olan bayram ikramiyesi aradan geçen dört yılda sadece 100 TL artışla 1.100 TL olmuştur.  Buna rağmen Temmuz ayında maaşlara yansıtılacak olan TÜİK enflasyon farkı milyonlarca emekliye, kamu emekçilerine “maaş zammı müjdesi”  diye yutturulmak istenmektedir.
Kısacası maaşları-ücretleri yaşanan gerçek enflasyon ile uzaktan yakından ilgisi olmayan TÜİK enflasyonuna endekslenen milyonlarca çalışan yıllardır kaybetmeye devam etmektedir.
Bir kez daha altını çiziyoruz. Enflasyona göre maaş zammı “sıfır” zam demektir. Sahte rakamlardan ibaret TÜİK verilerine göre maaş zammı ise reel gelirimizin erimesi, yoksulluğumuzun artması demektir.
İğneden ipliğe, ekmekten suya zam devam eden zam sağanağı sonucunda TÜİK enflasyonu bile daha yılın ilk dört ayında %31,71 artmıştır. Yaşadığımız gerçek enflasyon ise bunun en az iki katıdır.
Araştırma birimi KESK-AR verilerine göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 5.529 TL’ye,  yoksulluk sınırı 18.012 TL’ye ulaşmıştır.






Buna göre:
•Yaklaşık on milyon asgari ücretli çoktan açlık sınırının altında kalmıştır.
•Bugün itibari ile ortalama 4 bin 674 TL olan ortalama kamu emekçisi emeklisi maaşı da açlık sınırı altında kalmıştır.
•Üreticiler, küçük esnaf, milyonlarca işsiz, emekliler açlık sınırının altında yaşamaktadır.
Tablo ortadadır. Altı milyon kamu emekçisine ve emekliye TÜİK enflasyonu dayatılan 6. Dönem “toplu sözleşme” çoktan kadük olmuştur.
Gittikçe ağırlaşan koşullarda hiç kimsenin işçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin, köylülerin gençlerin ellerindekilerle yetinmesini istemeye hakkı yoktur.
Oysa sürekli dikkat çektiğimiz üzere yaşadığımız gerçek enflasyon TÜİK tarafından açıklanan verilerin en iki katı bir hayat pahalılığı yaşandığını ispatlamaktadır. Bu durumda aylık ya da olmadı üç aylık TÜİK enflasyon rakamlarının maaşlara yansıtılmasını talep etmek milyonlarca emekçiyi “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” politikasının bir ürünü olmaktan öteye geçemeyecektir.
Tek çözüm Temmuz ayını beklemeden asgari ücretlilerin, işçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin maaşlarını insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çekmekten, evrensel sendikal normlara uygun grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir toplu sözleşme sistemini hayata geçirmekten geçmektedir.  
Bunun için:
•Tüm tüketim maddelerine yapılan zamlar geri alınmalı, KDV tamamen kaldırılmalıdır.
•Tükettiğimiz her şeye zam olarak yansıyan akaryakıt ürünlerinde ÖTV ve KDV sıfırlanmalıdır.
•İlk aşamada: Sadece geçtiğimiz dört ayda kamu emek kayıpların telafi edilmesi için maaşlarımız 2022 yılının başından itibaren geçerli olmak üzere seyyanen 2 bin 200 TL artırılmalı, ardından maaşlarımıza dört aylık enflasyon farkı  (%24,21) eklenmelidir.
•İkinci aşamada: Temmuz ayında en düşük kamu emekçisi maaşı; kira, yakacak, ulaşım gibi sosyal ödemelerle yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmalıdır.
•Asgari Ücret Tespit Komisyonu Aralık ayı beklenmeden hemen toplanmalı, asgari ücret insanca yaşamaya yetecek bir seviyeye çıkarılmalıdır.
•Bayramlarda tüm çalışanlara net asgari ücret tutarında bayram ikramiyesi verilmelidir.
•Halkın, emekçilerin cebinden alıp, yandaşlara aktarmanın aracı olan Kamu Özel İş birliği Projeleri, Döviz Garantili İhaleler sonlandırılmalıdır.
•Özelleştirmeler iptal edilmelidir. Başta enerji üretim ve dağıtım şirketleri olmak üzere özel sektöre peşkeş çekilen tüm işletmeler, fabrikalar kamulaştırılmalıdır.
Bir kez daha ifade ediyoruz. Krizi biz yaratmadık, faturasını da biz ödemeyeceğiz.”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°