EĞİTİM VE ÖĞRENCİ BİR VAR BİR YOK...
Manşet Haber 24.10.2020 12:24:27 0

EĞİTİM VE ÖĞRENCİ BİR VAR BİR YOK...

EĞİTİM VE ÖĞRENCİ BİR VAR BİR YOK...

Türkiye’de ve Ortadoğu’da yazılacak o kadar çok konu var ki, bazen insan neye öncelik vereceğini şaşırıyor. Haftanın önemli gündemlerinden ikisine değinip uzaktan öğretimin, iki günlük okulların veya kısmi örgün eğitimin hallerine döneceğim. Bazı öğretmen deneyimleri aktaracağım. Önce bütçe ve fikri iktidarlık meselesine dikkat çekelim.

BÜTÇEDE YÜZ YÜZE EĞİTİM İÇİN NE ÖNGÖRÜLÜYOR?


Bütçe görüşmeleri başlıyor. Burada eğitimcileri ilgilendiren yüz yüze eğitime dönülmesi için veya okul ve üniversite hizmet ve yatırımları için ne kadar bütçe öngörüldüğü olacaktır. MEB ve Yükseköğretim bütçesinde hangi kalemlere ne kadar bütçe öngörülüyor?

DİYANET BÜTÇESİNİN NE KADARI TARİKATLARA GİDİYOR?


Eğitimle ilgili ikinci nokta, kreş, ana sınıfı ve yetişkin eğitiminde okullara alternatif haline getirilmeye çalışılan çoğu Diyanete bağlı sıbyan mektepleri veya Kur’an kursları için ne kadar bütçe ayrıldığıdır. Dahası bu Diyanete verilen bütçenin Diyanet bütçesi mi yoksa çeşitli yollarla tarikatlara aktarılan bütçe mi olduğudur.

‘FİKRİ İKTİDAR OLMAK’ TOTALİTERLİK ANLAMINA MI GELİYOR?


Haftanın önemli diğer gündemine gelirsek Cumhurbaşkanının “Fikri iktidar olamadık” açıklamasıdır. Yükseköğretimde yeni eğitim öğretim yılının açılışı da vardır, bunun sarayda “himaye” altında yapılması adet haline getirildi ama bu konuyu bir yana bırakalım, “Fikri iktidar olamadık” açıklaması çok daha önemlidir.

“Fikri iktidar olmak” ne anlama geliyor. Demokrasi çoğulculuk, fikir ve vicdan hürriyeti şart saydığına göre, “Fikri iktidar olmak” çocukların ve tüm toplumun vicdan ve fikrini ele geçirmek, fikir ve vicdan hürriyetini baskılamak anlamına mı geliyor?

‘GÖNÜLLÜ’ OKUL TASFİYESİ: İKİ GÜNLÜK ÖRGÜN EĞİTİM DENEYİMLERİ


Kasım ayında ortaokul 5. ve lise 9.sınıflarda da iki günlük okula geçileceği açıklandı. Geriye dört sınıf düzeyi ile üniversiteler kaldı. Umarım onlar da yakında başlar.

Marttan beri yazıyorum. Her ne şartla olursa olsun kısa ve toptan karantinalar dışında okulların açık kalmasının önemini, okul ve üniversitenin bir hak olduğunu, uzaktan öğretim veya evden eğitim gibi konseptlerin halk çocuklarının eğitimine bir faydası olmadığını, giderek okul ve üniversitelerin değersizleştirildiğini ve deregüle edildiğini, çocukların haneye, sokağa, tarikatlara teslim edildiğini; okulun bir yaşam ortamı olduğunu, diyalogsuz topluluksuz üniversite olamayacağını; onun için bir an önce tam gün okullara dönüşün sağlanması gerektiğini ısrarla gerekçeleri ile yazıyorum. İki günlük de olsa okullara dönüş olumludur. Bir an önce hem okullar hem de üniversitelerde tam zamanlı eğitime dönülmelidir.

Bu arada öğrenci, veli ve öğretmen deneyimlerini de takip etmeye çalışıyorum. Bu kez iki günlük okulların nasıl gittiği ile ilgili bazı öğretmen deneyimlerini aktarmaya çalışacağım.

 

ZORUNLU OLMAYINCA ‘OKULA DÖNEN YOK GİBİ'


 

İki günlük de olsa okula dönülmesi olumlu ancak zorunlu olmaması yüzünden pek okula da dönen yok gibi.

‘ACELE DERS’


Çocuklarımızla ilgili olarak, birinci sınıf öğretmenleri anlaşmış gibi okuma yazma eğitimini sıkıştırarak acele verme düşüncesinde. Okulların kapanması durumunda sesleri ve mantığını verip gerisini veliye bırakmaktalar.‘OKUL BAHÇESİNDE KOŞMAYI ÖZLEMİŞİM’

İki gün de olsa uzaktan derslerden daha verimli görünüyor. (…) Özlenen sadece arkadaşlar değilmiş, “Bahçesinde koşmayı dolaşmayı özlemişim diyor oğlum.”Haftada bir gün canlı ders yapılıyor. Okulda temel dersleri alan öğretmenimiz canlı dersi ilk yardım vatandaşlık trafik derslerine ayırdı.EBA HIZLI VE GENEL, EKRAN YORUCU

Diğer günler değersiz değil gördüğüm kadarıyla ama okul günleri değerli. EBA takibi yapmayı bıraktık yoğun ekran döngüsünü kırmak için. Zaten okulda alıyor ve yeterli oluyor şu anda. EBA’nın her seviyeye uygun hızda ve içerikte gitmek zorunda olması zaten kimi öğrenci için sıkıcı oluyor.EBA ÇOCUKLARA UYGUN DÜZEYİ BULAMADI

EBA ilkokul içerikleri içerik sunumları da değişti bu yıl. Geçen yıl yetişkin semineri gibi olan dersler, bu yıl tamamen okul öncesi formatta ortasını bulamadılar sanırım.

SÜREKLİLİK YOK: OKULA BİR GÜN BİRKAÇI DİĞER GÜN BİRKAÇI GELİYOR


Benim öğrencilerde katılım ve katılanlarda istek  yüz yüze eğitimden çok çok az. Yine de istekli iki üç öğrencim beni mutlu ediyor. Ders saatini yarım saate indirmek de konuyu aktarabilme adına beni sınırlıyor. Bir hafta sonra yüz yüze sınavlarımız başlayacak. Öğrenciler dersi yeni öğrendiği için, derse baştan ve sürekli devam etmediği için ben kısa kısa açıklamalarla konuya devam etmek zorunda kalıyorum. Çünkü devam eden öğrenciler bir iki hafta gelmiyor onun yerine başka öğrenci geliyor, biri müfredatın başını diğeri işlediğimiz kısmı kaçırıyor.RESMİYET BAŞKA REALİTE BAŞKA, ‘NASIL SINAV YAPACAĞIM?’

Sınavlar yaklaştı. Sınav için soru hazırlamak zor olacak, neyi ölçüt alacağımı bilemiyorum. Anlattıklarımı ölçüt alsam öğrenciler mağdur olacak, kimin ne kadar ne aldığını bilemiyorum. suya yazı yazmak gibi bir durum. Hangi öğrencinin hangi koşullarda olduğunu da bilemiyoruz. Çocuklar resmi olarak  müfredattan sorumlu fakat reel olarak sorumlu tutmalı mıyız ?UZAKTAN KATILIMCILAR DA HER DERS FARKLI30 kişilik sınıflarda eğer 10. sınıf ise katılan 6 ile 16 kişi arasında eğer 11. sınıf ise 3 ile 9 arasında katılım sağlanıyor.Katılımı sağlayan aynı kişiler olmuyor her zaman, bu da online olan derslerin daha da verimsiz olmasına sebep oluyor.Ayrıca derse katılım saat 17.00’den sonra daha da düşüyor.Öğrencilerin şartlarını bilmediğim için, şartları uygun olsa bile online eğitim olduğu için ağırlıklı olarak sunum olarak işlediğim için dersleri öğrencilerin sınavda anlattıklarımı ya da müfredatı baz alarak soru sorarsam ne kadar hakkaniyetli davranmış olurum, bu da ayrı bir soru.GERİ BİLDİRİM YOK, VELİ Mİ DİNLİYOR, YANLIŞ ANLAŞILMA OLUR MU?

Maalesef öğrencilerden geri bildirim almak çok çok zor. Yüz yüze eğitimde en azından öğrencinin yüzünden anlaşılıyordu konunun anlaşılıp anlaşılmadığı. Katılım çok düşük düzeylerde ve katılan öğrenciler de belirli öğrenciler. Ben katılanların da dinlediğini pek zannetmiyorum çünkü okuldaki gibi bir kontrol mekanizması yok. Bunu test ettim bugün 10 soru sordum biraz detay gerektiren (Derslerde rahat bilebilecekleri).  Maalesef hiç dönüt alamadım. Ben de sınav için soru yazdırdım 20 tane, araştırın diye. Onlardan da muhtemelen sınavda soracağım. Yani anlayacağınız  Bu durum iyice sıkıcı hale gelmeye başladı. Karşımda kim var ne yapıyor sorusu bir yana, anlattığım şeyi veli dinlerse yanlış anlar mı kaygısı var bir yandan.

DÖNÜT YOK, ÖĞRENCİLER MUTSUZ


Ben elit bir okulda çalışıyorum. Orada da durum pek parlak değil maalesef. Katılım düşük, dönüt almak zor. Yüz yüze sınavlar muamma. Öğrenciler çok mutsuz.

‘YAP-GEÇ’ ÖĞRETMENLİĞİ


Okulumuz meslek lisesi olduğu için uygulamalı meslek dersleri programından sonra bizim programlar hazırlandı ve vasat bir program. Toplamda 20 saat dersim var ve bugün 9 saat ders. Bir başka gün tamamen boş. Derste her bir öğrenciyi derse katmaya çalışırken, şimdi ‘yap-geç’ öğretmene dönüşmeye başlıyorum.Hazır bulunuşlukları ile ilgili de hiçbir bilgiye sahip değiliz.EN AZINDAN SINAVA HAZIRLAMAYA ÇALIŞIYORUM

WhatsApp gruplarından daha fazla öğrenciye ulaşma şansı var. Anlattığım konuları soru cevap şeklinde  sesli kayıt oluşturarak paylaşmayı düşünüyorum. En azından  sınava yönelik bir hazırlık olur düşüncesindeyim.

OKUL VE ÜNİVERSİTEDE EK DERS İÇİN SENKRON DERS


On ve on birinci sınıflar henüz başlamadığı için canlı derslerle devam ediyoruz. Okuldaki ders saatlerimiz paralelinde zoomdan ders planlayıp aynı ders programını öğrencilerle yapıyoruz. Ancak katılım 0-3, en fazla on öğrenci. En azından ders saatleri netleşmiş oldu. Bu şekilde çalışan çok fazla okul yok yani uygulamada herkes farklı çalışıyor ya da çalışmıyor. Bunu yaptırmalarının nedeni de (Okul idaresi öyle diyor) ek ders yapmak için elde yapılmış bir çalışmanın kanıtının olması. Haftalık raporlar ve alıp evde doldurduğumuz öğretmen ders defterleri bu derslerin yapılmasının kanıtı. Ancak yine de ek dersin alınıp alınmayacağı kesin değil.

[Üniversitelerde] İç denetçiler dersler kaydedilmezse ek ders ödenemez, diyor.

 

BİR SINAV NOTU VERİP OKULLARIN KAPATILMASI MI TASARLANIYOR?


 

Bütün dünyada vaka sayılarının arttığı pik yaşandığı, havaların soğumaya başladığı bir dönemde kademeli bir şekilde okulları sınıfları açmalarının amacı ölçme değerlendirmeyi yapıp ara tatil sonrası süreci tekrar gittiği kadar sürdürmek olarak yorumluyorum. Tüm düzeylerdeki sınıfları açacaklar, sınavı yapıp yine ellerinde bir değerlendirme notu olacak, gerekirse tüm yılı uzaktan eğitimle sürdürmeye çalışacaklarını tahmin ediyorum.

ÜNİVERSİTELER: DERSLER SENKRON MU ASENKRON MU, 20 DAKİKA MI 45 DAKİKA MI, DEVAM ARANIYOR MU ARANMIYOR MU? DERSLER NE KADAR ETKİLİ? EK DERS NASIL ÖDENECEK?


Okullarda öğretmen deneyimleri böyle akıp gidiyor. Bu deneyimlerin araştırılıp analiz edilmesi, sonuçlarından yararlanılması gerekiyor.

Üniversitelerin durumu okullardan da kötü. Daha ders saati standardı bile araştırılamamış, analiz edilememiş, nasıl olursa verimliliğin ne kadar olduğu ölçülememiş. Bazı üniversiteler asenkron, çoğu senkron (canlı ders) uzaktan öğretim oynuyor (Yapıyor demiyorum çünkü çok verimli olmuyor). Bu oyunun da kuralları yok.

En basitinden uzaktan öğretim yapılacaksa bir ders süresinin ne kadar olacağı bile belli değil. Kimi 20 dakika, kimi tam zamanlı diyor. Kimi bunları senkron canlı yapacaksın, kimisi siteme yükleyeceksin diyor. Kimi stajı uygulamayı da uzaktan yap, kimi gelecek yarıya bırak diyor.

En kötüsü de üniversiteler YÖK’ten gelecek, başkandan gelecek işarete bakıyor, işaret arıyor.

Uzaktan yap uzaktan yapıyor, yarın aç derse ne yapacağını bilmiyor. Lisansüstü birkaç öğrencili dersleri bile çoğu uzaktana dönüştürmüş, hiçbir sorumluluk almıyor, dahası gelecek aylar veya dönemler içinde hiçbir hazırlık yapmıyor.

Üniversite kültürü tümden dejenere olmuş. En basitinden en elit üniversitelerde bile öğrenciler arasında online sınavlarda nasıl başarılı olunacağının çok çeşitli yol yöntemi tartışılıyor. Bazı hocalar eski 40-50 başarı ortalaması 70-80’e çıktı diyor. Demek ki uzaktan öğretim yüz yüze olandan daha başarılı bulunuyor.

MEB VE YÖK’E ÇAĞRI: DENEYİMLERDEN DERSLER ÇIKARIN


Bu öğrenci, veli veya öğretmen deneyimlerini özellikle aktarıyorum ki MEB ve ilgili kurum kuruluşlar bunları dikkate alır da bazı tedbirlere çözümlere yönelir. Bu duygu deneyimlerini paylaşan duyarlı insanlara en büyük ödül veya saygı bunlardan yararlanılmasıdır.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°