EKER “YASALAR DEVLETİN LAİKLEŞMESİ İÇİN SİYASİ DEVRİMDİR”
SİYASET 4.03.2018 11:42:59 0

EKER “YASALAR DEVLETİN LAİKLEŞMESİ İÇİN SİYASİ DEVRİMDİR”

EKER “YASALAR DEVLETİN LAİKLEŞMESİ İÇİN SİYASİ DEVRİMDİR”

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Adana Şubesi “Eğitimin birleştirilmesi ve Halifeliğin kaldırılması”nın yıl dönümü nedeniyle Çukurova Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Bozdemir’in konuşmacı olarak katıldığı konferans düzenledi.
Atatürkçü Düşünce Derneği Adana Şube binasında düzenlenen konferansa, ADD üyeleri, Atatürkçüler ile çok sayıda konuk katıldı. Gençlerin de ilgi gösterdiği konferansta açış konuşmasını Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Adana Şube Başkanı Atilla Eker yaptı.
Eker “Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 3 Mart 1924 günü çıkardığı kanunla halifelik makamının kaldırılması, Devletin laikleştirilmesi yolunda yapılmış siyasî bir devrimdir” dedi.
3 Mart 1924 de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önemli üç devrim yasasının kabul edildiğini anımsatan Eker “Bu yasalarla ‘Hilafet’ kaldırıldı, Şer’ iye ve Evkaf Bakanlığı’na son verildi, eğitim ve öğretimde birlik sağlandı” diye konuştu.
Daha sonra Çukurova Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Bozdemir “Eğitimin birleştirilmesi ve Halifeliğin kaldırılması” konusundaki sunumunu yaptı.
Bozdemir “Atatürk’ün önderliğinde, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Sistemi oluşturulurken, Cumhuriyet öncesi üç ayrı eğitim kurumundan yetişen üç ayrı dünya görüşündeki inanların çatışma ve mücadelesine bir son verebilmek için 3 Mart 1924’te 430 sayılı “Eğitimin Birliği Yasası” çıkartıldı. Çok tartışılan bu yasa ile dinsel eğitimin yerini tamamen ulusal, laik, bilimsel ve çağdaş eğitim aldı ve eğitim –öğretim Milli Eğitim Bakanlığının denetimi altına alındı” şeklinde konuştu.
Çukurova Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Bozdemir daha sonra şöyle konuştu;
“Bu yasa, Cumhuriyetin kuruluşu ile başlatılan “Toplumsal Değişim Sürecinin “ en önemli mihenk taşıdır. Latin Alfabesiyle birlikte yukardan aşağıya dayatılan bu zoraki değişimi çok kolayca benimseyenler olduğu gibi, tutucu ve gerici çevreler, toplumun uyanmasını istemeyenler bu uygulamaya karşı koymuşlar ve ne yazık ki, bunu günümüzde bile sürdürebilmektedirler”





YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°