EKONOMİDE GERÇEKLER İLE YÜZLEŞME ZAMANI :

EKONOMİDE GERÇEKLER İLE YÜZLEŞME ZAMANI :



Bu yazıyı okurken dış güç edebiyatı, iç güç fırsatçısı, manipilasyon, kriz inkarcılığı, felaket tellallığı söylemlerini bir yana bırakınız. Olan biteni bunlarla açıklıyorsanız yazının size katkısı olmayacaktır.

Biz bilim insanları topluma yansız ve bilimsel veriler ışığında bilgi sunmak, analiz yapmak zorundayız. Enflasyondan hareketle önümüzdeki sürecin nasıl gelişeceğini size ekonomi bilimi gerçekleri ışığında açıklamaya, anlaşılır dil ile aktarmaya çalışacağım. Bu söylemler siyasetin veya siyasette taraf olanların hoşuna gitmeyebilir. Ancak bu var olan gerçeği değiştirmez. Ekonomistler geleceğe dair öngörülerini keyfi, duygusal veya rastgele yapmazlar. Bir doktorun MR sonucuna bakarak konuşması gibi bizler de ekonominin MR’ını rakamlar yoluyla okumaya ve analiz etmeye çalışırız. Çok yönlü ve çok değişkeni olan bir iştir. Bazen yanılırız. Bazen öngörülerimiz, söylediklerimiz duymak istediğiniz şeyler olmayabilir. Ama sonuçta bir dayanağımız vardır.

2017 Nisan ayında ekonomik göstergelere bakarak adana Ulus http://www.adanaulus.com/cari-acik-uyariyor/ yazısında kaygılarımı dile getirdiğimde kızanlar olmuştu. Nereden çıkardınız bunları, çekememezlik, siyaseten söylüyorsunuz, ortada hiçbir şey yok, en gelişmiş 20 ekonomiden birine çamur atıyorsunuz gibi tepkiler aldım. Unutmayınız ki bu ülkenin refah kaybı, yoksullaşması, ekonomik kriz yaşamasından kimse mutlu olamaz.

Üzülerek kaygıların gerçeğe dönüştüğünü gördük. Ancak bu ülkede bir konuda fikir beyan etmek linç edilmek için bile yeterli olabiliyor.

Kimse gerçekleri anlamak peşinde değil. Duymak istediğine alkış tutarken farklı söylem ve önermelere sert tepkiler gösteriyor. Herkes kendi sanal gerçeğiyle kitleleri uyuşturuyor. Ekonomik krizler toplumları bir deprem gibi sarsan ve travmatik sonuçları olan sosyal olaylardır. Bu nedenle çok önemsenmelidir.

Bu ay açıklanan enflasyon rakamı bizi başka bir boyuta götürdü. Kriz miriz yok sözünü yalanladı ve krizin derinleştiğini ortaya koydu. Şimdi yeni tehlikeler var. Bu yazıda eğer sabır gösterirseniz yeni tehlikelere dikkatleri çekmek istiyorum.

Enflasyon fiyatlar genel düzeyindeki sürekli artış olarak tanımlanır. Yeni Ekonomi Programı ile 2018 Enflasyon Hedefi %20.80 açıklanmıştı. Ancak Eylül ayı rakamları %24.52 olarak açıklandı ve başta ekonomiyi yönetenler halkın zaten net olarak hissettiği bu gerçeği şaşkınlıkla karşıladı. Bakan “Beklediğimiz oranların daha üzerinde bir rakamla karşı karşıya kaldık” dedi.  Bir aylık enflasyonu doğru tahmin edemeden orta vadeli program hedeflerine nasıl ulaşılacağı konusunda merak ve kaygı uyandırıyor. Son 3 Ayda döviz kurlarındaki hareketlerin fiyatlara yansımaması mümkün değildi ve ilk adım atıldı. Doğalgaza;(%55), elektriğe(%45) Benzine Mazota Suya (%20) yapılan zamların enflasyonun yükselmesine tabi ki etkisi olacaktı ve oldu.

Şimdi gerçeklere dönelim.

Çekirdek enflasyon denilen enflasyon da dışsal etkilerden arındırılarak daha gerçekçi bir rakam hedefleniyor. Normal enflasyonda kullanın ya da kullanmayın yüzlerce ürün fiyatı izlenir. Çekirdek enflasyon özel kapsamlıdır. Fiyatlarda gözlenen tüm geçici etkilerden arındırılır. Mevsimlik ürünler, Enerji, alkollü içkiler ve tütün ürünleri gibi maddeler çıkarılır. Şimdi açıklanan enflasyonda vahim olan şey şu. Çekirdek enflasyon oranı Tüketici enflasyonu ile aynı oranda çıkıyor.

Bu ne demek?

Bu önümüzdeki aylarda enflasyondaki artış devam edecek demek. Bu enflasyonun manipilasyonla yükselmediğinin aksine gerçek bir sorun olduğunun göstergesi.  Enflasyonun nedeni birilerinin bağırıp çağırdığı gibi sadece pazardaki üründeki fiyat artışından ibaret değil, ateş her yanı sarmış durumda.

Peki, Merkez Bankası enflasyonla mücadele ederek bu işi hemen çözemez mi? Bu rakamlar şunu da bize net söylüyor. Geç kaldınız.? Zamanında müdahale etmediniz ve ok yaydan çıktı. Peki, soru Merkez Bankası 2001 deneyimine ve bunca yıllık tecrübesine rağmen neden geç kaldı? Cevap: siyasi baskı nedeniyle kendi kararlarını kendi alamadı. Sorumluluk siyasetindir ve siyasiler kendi yargılarıyla ülke yönetmek yerine danışarak, kurumları sorumlulukları ile harekete geçirerek akıl ve bilim ışığında yönetmelidir. Bu yapılmadığı için kendi dinamiklerimiz krizi derinleştirmiştir.

Hemen eleştiri gelebilir. Zamların devam edeceğine bu kadar emin misiniz? Başka dayanağınız var mı?Cevap: Elbette var. Bir başka göstergede şudur. Tüketici fiyat artış oranı yüzde 24.5, Üretici Fiyat artış oranı ise 46.15. Bu ne demektir.; üretici maliyetleri yüzde 46 artarken bunun henüz yüzde 24.5’u fiyatlara yansıdı demektir. Yani aradaki yüzde 21.6’lık fark ilerleyen aylarda bizlere zam olarak geri dönecektir. Gerek döviz kurları, gerekse maliyetlerdeki artışların fiyatlara yansıma süresi başlamıştır ama bitmemiştir. Bu da bize zamların devam edeceğini göstermektedir.

Gelelim beklenti ve enflasyon canavarının tekrar nasıl canlandığına. Ekonomiye olan güvenin azalmasına geçmiş yazılarda sıklıkla vurgu yaptık. Bu maalesef devam ediyor. Şimdi yeni bir sorunumuz var. Enflasyonu canavar olarak karikatürize ederiz. Cebinizdekini alan, kanımızı emen bir bir canavar. Bu canavar uykudan uyandırılmıştır. Bu rakamlar ve önümüzdeki aylardaki kaçınılmaz zamlar canavarı daha azgın hale getirecektir. Ev sahibi kiraya verirken artık enflasyon beklentisine göre hesap yapacaktır. Satıcı enflasyon beklentisine göre fiyatlayacaktır. Çalışan maaşını enflasyona göre talep edecektir. İnsanlar çok değil birkaç ayda enflasyona göre her şeyi hesap eder hale gelecektir. İşte canavar bu yolla beslenmeye devam edecektir.

Bu beklentiyi kıracak hamleler için geç kalınmıştır. Bu irade henüz ekonomiye yansımamıştır. Çünkü ekonomiyi yönetenler yanlış tercihlerle krizi derinleştirmiştir. Yeni iradeler ortaya koymak konusunda da umut vermemektedir.

Sürekli değişen küresel ilişkiler kısa vadeli çıkarlar üzerine kurgulanmış durumdadır. Vatandaştan bir gün Alman malı, diğer gün Hollanda malı ardından Amerikan ürünü protestosu istenmektedir. Vatandaş kendi canının derdindedir. Koruma güdüsündedir. Buna karşın hava durumu gibi değişen ilişkiler zincirinde bir gün önce düşman ilan edilen ülkelerle işbirliğine gidilmekte, ekonomi bu ülkenin danışmanlık şirketine emanet edilebilmektedir. Bunlar kısa vadeli şark kurnazlığı gibi görünse de küresel ölçekte bir ülkenin kredisini azaltmakta ekonomisine olan güveni sarsmaktadır. Türkiye sözü ve eylemiyle güven telkin eden bir ülke çizgisine dönüş yapmalıdır.

Başka bir tehlike enflasyon ve faiz ilişkisidir. Bir insanın parası durduğu yerde enflasyon ile eriyebilir. 100 liranız bir sonraki ay 96 liralık alım gücüne, 90, 85 diyerek her ay erime sürecine girebilir. Enflasyon nedeniyle fiyatlar artarken 100 liranızın alım gücü düşer. İşte faiz denilen olgu paranızı finansal sisteme emanet verdiğinizde size ödeyeceği faizle bu erimeyi durdurmak ve artı değer kazandırmak durumundadır. Faiz karşılığı paranızı verdiğinizde reel olarak finansal sitem size enflasyon arındırmış bir kazanç garanti ederse insanlar parasını finansal sisteme verir. Rakamlar bize enflasyon ile faizin yine başa baş noktaya geldiğini gösteriyor. Bu ne demek fiyat artışları devam edecek ise ki devam edecek görünüyor o zaman faizlerde yükselecek demektir. Daha geçen ay faizleri yükseltirken bu ay o politikada etkisiz hale gelmiştir ve Faiz baskısı devam edecektir. Buna direnirseniz bu defa likit sorunu piyasalarda daralma devam edecektir. Bunu para basarak aşarım diye düşünüyorsanız o zaman daha yüksek enflasyona davet çıkarırsınız. Yani boğucu kısır döngü işlemeye başlamıştır.

Bu kadar yüksek fiyat vatandaşı zorlu sürece sokarken firmalar açısından ayakta durma mücadelesi başladı. Önümüzdeki süreçte konkordato ilan edenler, işten çıkarmalar, batan firmalar sayıca artacaktır.

Her ekonomik krizin bir bedeli vardır ve bu bedeli o ülkede yaşayan insanlar refahlarındaki kayıpla öderler. Bir rahatsızlık ortaya acıktığında önce teşhis, sonra tedavi yönteminin belirlenmesi ve en son uygulama gelir. Uygulama aşamasında olmamız gerekirken halen teşhisin doğruluğunu tartışarak olumsuzlukları büyütmeye devam ediyoruz.

Bir ileri iki geri adım atarak sorunu çözmemiz mümkün değildir.

Açık net yüzleşmemiz ve toplumsal mutabakat ile çözüm politikaları hayata geçirmemiz gerekirken bunu yapmadığımız her geçen gün durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir.


İsmail GÜNEŞ

4.10.2018 13:48:50

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI