EMEKLİ ÖĞRETİM ÜYELERİNDEN NASIL ETKİN ŞEKİLDE YARARLANILABİLİR

EMEKLİ ÖĞRETİM ÜYELERİNDEN NASIL ETKİN ŞEKİLDE YARARLANILABİLİR






Dünyanın en pahalı ve zor yetişen birikimli ve donanımlı insanlarından yararlanmamak israftır.





Bilim insanlığı aynı zamanda bir yaşam biçimidir. Merak, öğrenme ve öğrendiğini içinde yaşadığı toplum ve insanlığa hizmet için sunmak olan bilim insanlığı özel bir yaşam biçimidir. Bilim insanı yaşam biçimi, hiçbir para, makam ve mevki beklentisi olmayan, zaman mekânı olmaksızın sürekli insan yaşamını kolaylaştırmak için doğayı ve insanı anlamaya ve deşifre etmeye çalışır. Uzun zaman içinde okuyarak, düşünerek ve öğrendiklerini analiz ederek oluşan bilgi birikimi sahibi olan bilim insanlarına sahip olma önemli ve bilgilerinden yaşam boyu yararlanmak gerekir. Bu nedenle bilim insanı emekliliği kavramı bilim dünyasında çok az konuşulan bir kavramdır. Zorunlu sorumlulukların tamamlandığı ancak bilimsel ve akademik gönüllülüğün devam etiği bu yaşam biçimine sahip kadroların üniversite ile bağlarının sürdürülmesi hayati önemdedir. Bilimsel çalışma kültürünü kazanmış insanlar istense de bilimsel yaşamdan kopamazlar.





Gelişmiş Ülkeler Emekli öğretim Üyelerinden Etkin Şekilde Yararlanmaktadırlar





Bir ülkenin en büyük zenginliği olan ve beşerî sermaye olarak tanımlanan yetişmiş insan gücünden yaralanmak temel bir gereksinimdir. Dünyadaki gelişmiş üniversitelerin birçoğunda “emeritüs” profesörler aktif olarak bilimsel etkinliklerini sürdürmektedirler. Emeklilik yaşını geçmiş de olsalar emeritus profesörler akademik çevrede el üstünde tutulurlar. Özellikle de gençlerin onların deneyimden yararlanmaları istenir. Araştırma öğrencileri ve genç akademisyenler kendi tezlerinin şekillenmesinden tutun da verilerin analizi ve yorumlanmasına kadar birçok konuda onlara danışarak desteklerini alırlar.





İnsan Ömrü Uzadı, Nitelikli Akademik Kadroların Erken Emekli Edilmesi Kaynak İsrafıdır





Türkiye’de de artık ortalama yaşam uzunluğu 75 yaş üzerindedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 64 yaşı altının genç olarak değerlendirildiği günümüzde aktif olarak proje ve bilimsel bilgi üreten beyin gücü kullanan insanların 67 yaşında bilimin dışında tutulması ciddi kayıp olacaktır. Üretkenlik potansiyele olan bilim insanlarının bilgi, görgü ve üretici yeteneklerinin sürdürülebilirliğini kurumsal düzeyde sürdürmesinde yarar bulunmaktadır. Nihayetinde kolay yetişmeyen ve çok pahalıya mal olmuş sınırlı sayıdaki yetişmiş insanını ülke hizmetinin dışından tutulması anlaşılamamaktadır. Kaldı ki emekli olduktan sonra yurtiçi ve yurt dışındaki araştırma kurumalarında çalışan bilim insanları bulunmaktadır. 





Türkiye’nin 207 üniversitesinin büyük çoğunluğunda yeterli düzeyde nitelik ve donanım sahibi akademisyeni olmayan ülkemiz için, üretken emeklilerden yararlanmamız gereken önemli bir hazinedir. Gelişmiş üniversitelerimizin bir kısmında ise uluslararası ölçekte proje, yayın ve eğitim yaptırabilen akademik kadroların azaldığı da sık sık vurgulanmaktadır. Proje yapabilen, aktif akademik faaliyetleri sürdürebilen ve üretkenliği olan araştırıcı emeklilerin emeritüs niteliğinde bir mekanizma ile üniversitelerde tutulması gerekir. Normalinde kurum kültürünün yerleşik olduğu birçok yerde emekli hocaların çalışması kendiliğinden sağlanır. Bu konuda yasal düzenlemelerin yapılması önemlidir. 2006 yılından sonra kurulan ve gelişmekte olan üniversitelerde öğretim üyelerinin 75 yaşa kadar çalışmaya devam ettikleri bilinmektedir. Vakıf üniversitelerinde yaşa bakılmaksızın emekli konumundaki birçok bilim insanı çalışmalarına devam etmektedir.





Son 40 yılda üniversite bilincinin yavaş yavaş aşınması ile sonradan gelen akademik kadroların büyük çoğunluğu üniversite değerleri ve akademik yaşam konusunda çokta önlerinde rol model bulunmaması nedeniyle tecrübe ve bilgi birikimi olan bilim insanlarının bilim kültürünün gelecek kuşaklara akatarılımsı önemli.





Türkiye’de akademik kadroların emeklilik yaşının yeniden uzayan yaşa göre yeniden belirlenmesinin gündeme alınmasında ülke olarak yarar görüyorum. Ölçütler üzerinden bilimsel üretkenliği ve katkısı olan akademik kadrolar için yeni yasal düzenlemeler getirilmesi tartışılmalı ve öneriler geliştirilmelidir. Emeklilik zorunlu yaşın dışında bilimsel faaliyetlerinin sürdürmek isteyen ve bu konuda proje ve yayın ürettiğini somut veriler üzerinden ispatlayan ve genel kabul gören araştırıcılar birimin yönetim organlarına ve işleyişine dahil olmamak üzere araştırma ve eğitim faaliyetlerini sürdürmelerinin olanakları sağlanmalıdır. Bu fırsatın yerinde doğru değerlendirilmesi gerekmektedir.





Üniversiteler Ne Yapabilir?





- Üniversite ile bağı devam eden, üniversite adına yayın yapan, katkı sunan öğretim üyeler belirtilebilir. Üniversitenin “yaşayan çınarlar” olarak tanımlanan emekli öğretim üyelerine onure edildiklerini hissettirilip kendi evleri ve emeklerinin geçtiği üniversiteleri ile bağlarını koparmamalarının beklendiğini iletilmelidir.





 -Bölümlerde emekli odaları, mekân imkânı uygun olmayan durumlarda fakülte düzeyinde emekliler için uygun çalışma ortamı tahsis edilmeli.





- Batı üniversitelerinde başarı ile yürütülen “Faculty club” bizde sosyal tesisler marifeti ile öğretim üyelerinin buluşma ortamları yaratılarak öğretim üyelerinin bilimsel görüşmelerini geçekleştirmeleri hatta sosyal ihtiyacı giderebilecekleri ortamlar yaratılabilir. Ayrıca yaşayan çınarlar olarak bilimsel bilgi ve görgülerinden yararlanılması için ayrıca onure edilmelidirler.





Dünyanın En Pahalı Yetişen Bilim İnsanlarının Bilgisinden Uzun Sürede Yararlanmak İçin Yasal Düzenleme Gereksinimi





Vakıf üniversitelerine tanınan haklar belirli ölçütlere ekseninde kamu üniversitelerine de tanınabilir. YÖK’ün 1/7/2017 tarihli Usul ve Esaslar 2547 YOK sayılı kanunun ekseninde kabul edilen “Emeklilik Yaş Haddini Doldurmuş Öğretim Üyelerinin Sözleşmeli Olarak Çalıştırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar” maddesinin yeniden değişikliğe uğraması için girişimde bulunulması gerekir. Dünyanın en pahalı yetişen birikimli ve donanımlı insanı bilim insanıdır. İnsan beyninin gözlem, okuma, düşünme, tartışma ve deneyleyerek biriktirdiği bilgi, görgü ve yaratıcılığı uzun zaman almaktadır. Zekâ, yetenek, beceri, çaba sonucu imbiklenen bilgi birikimi insan gücünden en çok yararlanılacak dönemde emekli edilmeleri ciddi bir israf olacaktır. Nitelikli bilgi birikimine ve bilincine kavuşmuş insanlardan kurumların yaralanması için yasal düzenleme gerekmektedir.





Öğretim üyesi olarak emekli olan ancak geçmiş akademik verimlikleri özellikli son 5 yılda yaptığı yayın sayıları, kitap çalışması, sanatsal etkinlikler, atıf sayıları, belirli bir h-faktörü olan, Avrupa Birliği, TÜBİTAK vs. kaynaklı fonlardan proje alan/alabilen öğretim üyelerinin proje adresi olarak çalıştığı üniversitesini göstermeleri ve ilgili bilim dalının bilgisi ve işbirliği ile projelerini kendi sağladıkları kaynaklardan finanse edecek şekilde araştırma yapmaları araştırma faaliyetleri içinde kalması teşvik edilmeli. Bu konuda gelişmiş üniversitelerin emekli öğretim üyelerini istihdam etmede kendi koşullarını belirledikleri görülmektedir.





Yüksek lisans ve doktora düzeyinde işlenen dersleri verebilecek akademik kadrosu olmayan birimlerde emekli öğretim üyelerinden maksimum 4-6 saat/haftalık ders verebilmeleri ve akademik danışmanlık gerektiren durumlar için yasal düzenleme getirilebilir.





Türkiye gibi üniversite tarihi çok genç olan ülkemiz üniversitelerinde birinci ve ikinci kuşak kurucu akademik kadroların emekliliklerinin yaşadığı ve içlerinde yaşayan çınarların bilgi görgü ve deneyimlerinden birimin karar mekanizmalarına akademik takvime dahil olmadan birimde bilimsel çalışmalarına olanak sağlayacak yasal sorunların düzenlenmesi gereksinimi bulunmaktadır.





Türkiye’de akademik yaşamı ve bilimsel ilkeleri sürekli kılmak için tecrübe sahibi, birikimli ve akıl melekleri canlı bilim insanları ülkelerine hizmet etmek istedikleri sürece, yönetim ve birimlerin iç işlerine karışmamak şartı ile çalışmalarına ve eğitim faaliyetlerine katılmasına ciddi gereksinim var. Konun ülkenin bilim ve teknolojik ve sağlıklı sosyal gelişimi için önemli. YASAL ve MALİ durum uygunluğunun mevzuat değişikliği gerekiyor Siyaset üstü bir yaklaşımla konu ele alınmalıdır.





Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi, iortas@cu.edu.tr



İbrahim ORTAŞ

25.03.2022 22:49:42

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI