FELSEFECİLERE VE EĞİTİMCİLERE ÇAĞRI:

FELSEFECİLERE VE EĞİTİMCİLERE ÇAĞRI:


Felsefecilere ve eğitimcilere çağrı: Spirit nedir? Spiritüel eğitim nasıl olur?





Mehmet Âkif’in “Asım”ı mı, Tevfik Fikret’in “Haluk”u mu veya daha başka anlayış ve yollar mı, Sami dinleri ile birlikte dört bin yıl sonra, yenileşme arayışlarından bu yana iki yüz elli yıl sonra aynı sorular sorulmaya devam ediyor.





 “Âsım





Kardeşim Fuad Şemsî’ye





HOCAZÂDE Merhum Hoca Tâhir Efendi’nin oğlu./ KÖSE İMAM Merhum Hoca Tâhir Efendi’nin şâkirdlerinden./ ÂSIM Köse İmam’ın oğlu./ EMİN Hocazâde’nin oğlu./(…)





«Yazık hâlâ biz,/ Dünkü ilmin bile bîgânesiyiz, câhiliyiz./ İşte fıkdânı bu ihmâl edilen ma’rifetin,/ Nesli bir acze düşürmüş ki, bugün, memleketin,/ Bir yığın kuvveti var, hem ne tabî’î de, henüz,/ Biz o kuvvetlere eller gibi hâkim değiliz!/ Yarının ilmi nedir, halbuki? Gâyet müdhiş:/ «Maddenin kudret-i zerriyyesi» uğraştığı iş./ O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,/ Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek./ Onu bir buldu mu, artık bu zemin: Başka zemin./ Çünkü bir damla kömürden edecekler te’min,/ Öyle milyonla değil; nâ-mütenâhî kudret! (...)» Mehmet Âkif, 22 Zilhicce 1337 / 18 Eylül 1335 (1919)





Mehmet Âkif’in 100 yıl önce dalgaya aldığı bilimler, bütün İslâm toplumlarının esarete düşmesinin, bir türlü yeniden toparlanamamasının baş amillerinden birini oluşturuyor maalesef. Âkif’in saflığını, espriyi kavramaya çalışmasını anlamaya çalışabiliriz de, bugün bu anlayışın Âkif’in zamanından daha hâkim hale geldiğini anlamakta güçlük çektiğimi söyleyebilirim.





Dinciler, AKP ve Milli Eğitim dümeni Âkif’in “Âsım”ından da daha geriye kıvırmış bulunuyor.





2023 Belgesi’nin İki Temel Kabulü: “Spirit” ve “Tekillik”





Milli Eğitimin 2023 Eğitim Vizyonu “aklıselim, kalbiselim, zevkiselim” (yani hepsi dine uygun olsun) mottosu/sloganı altında ana anlayışını iki aksiyoma dayandırıyor:





· Tekillik (singularity, benzemezlik, biriciklik),





· Spirit (ruh, maneviyat).





İslâmcı eğitim anlayışının, “milli-manevi” eğitim anlayışının en rafine formu 2023 Vizyon Belgesi sayılır. Vizyon Belgesi; köklerini Mehmet Âkif, Peyami Safa, N. Erbakan, H.Hilmi Işık, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Erol Güngör, Sezai Karakoç gibi isimlerde bulan, ana “zemin” saydığı “spiritüel” eğitim anlayışını açıkça ilan etmektedir (“manevi” terimi yerine metinde doğrudan “spiritüel” terimi kullanılıyor): “Nitekim modern psikoloji ve eğitim, insanı biyopsiko-sosyal bir varlık olarak açıklamaktadır. Bu yaklaşım, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik etkenleri birleştirerek bir insan tasavvuru ortaya koyan; ancak, maalesef insanı yalnızca maddi/psikosomatik bir canlı olarak ele alan, insanın sadece bedensel canlılığına (vitalite) ve somatik yapısına vurgu yapan, manevi/psikospiritüel boyutunu yok sayan bir pratiğe dönüşmüştür. Hâlbuki insan, somato-psikospiritüel bir varlıktır.”





Dahası, 3-4 bin yıllık bir geleneğe, en başta da “kabalacılığa” dayanan bu “dinci” eğitim anlayışı da sanki sadece MEB’e aitmiş gibi, sanki sadece Türkiye’deki islâmcılara (İslâmcı Türkçülere) aitmiş gibi “tekilcilik”i (singularity’si) iddia ediliyor:





Batının tekilliği “Sanayileşmede dördüncü büyük kırılma şeklinde ifade edilen bu yeni tekillik dönemi biyolojik, dijital ve fiziksel olanı tek vücutta birleştirmek gayesindedir. Yapay zekâ konusunda süregelen çalışmalar, makinelerin insandan öğrendikleriyle, insanoğlunun öğrenme ve zekâ üzerindeki tekelini kırma aşamasına geldiğinin iddia edildiği noktaya varmıştır.” “Bizim tekilliğimiz, insan ve makinenin birlikteliğinden ziyade akıl ve kalbin birlikteliğidir.”





Teozofi, Gazali’nin nübüvveti (peygamberleri, Kur’an’ı, zikir-ibadet, uzleti… takip etme); Hıristiyan ve Evangelist-Protestan “veliliğe”, “spiritüel” rehberliğe (bugünlerde Diyanet de “ruhi rehberlik” yapmaya çalışıyor) varıyor da MEB bunları açıkça yazamıyor. Yine de “spiritüel” olarak ifade ediyor. “Tekillik” olarak ifade ediyor.





Okulları tekkeye çevirirsek işi kotaracağız, medrese de olur. Mollalar, veliler de öğretmenlerin yerine geçer, imamlar da olur.





Çağrım şudur ki, MEB bu kavramları nasıl tanımladığını, bunların örnek ve modellerini ve buna dayalı eğitim sisteminin, öğretmen yetiştirmenin nasıl olacağını daha açıkça kamuoyuyla paylaşmalıdır.





Felsefecilere, öğretmenlere, eğitimcilere; tabii ki en başta yönetici ve politikacılara çağrım bunların ne anlama geldiğinin, nasıl bir eğitim modelini önerdiğinin açıkça tartışılması, kamuoyunun aydınlatılmasıdır.



Adnan Gümüş

10.02.2019 22:06:51

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI