GAREZ

GAREZ

 

Biz öyle biliriz, ama yeni yetmeler, iftira diye söylerler.

nasıl söylenirse söylensin, allah ikisindende saklasın.

Ülke panayıra döndü, dönme dolaba bin, çık yukarı, in aşağı, ondan in ötekine bin, dön babam dön misali.

Birde çok mutafmış gibi selfie yap, görsün herkes.

Şimdi bu yazıyı okuyan kime, kime diye mırıldanmaya başlayacak yada, sabahın köründe beni arayacak sorusuna cevap arayacak.

Ama hayatınızda en yakınınızda olan olayları bazen göremezden geliyor insan, o yüzden hani anonim derler ya, buda öyle bir şey.

Hayat öyle insanlardan oluşmaya başladıki, mücadele çok sert olacağa benziyor.

'Bükemediğin bileği öp' derler,

gerçi şimdi kimse öpmeyi bıraktı, pislemeyi yeğliyor.

şehir tam bir pislik yumağı haline gelen insanlarla dolmaya başladı.

Birilerin arkasından iftira atıp kaçmak moda olmuş.

'Gerçi sen dik dur, eğri belasını bulurda' derler.

Şimdi aynı şeyi biz yapmayalım, bela lafını kullanmadan meramımızı anlatalım.

Çok sevdiğim bir dostum için, son kullanma tarihi geçmiş birileri saçma sapan kelimeler yayıyormuş el, aleme.

Şimdi insanın aklına, son kullanma zamanı geçmiş madem, insanlar neden inanıyor bu 'beyefendiye'!

*        *       *

Ülke genelinde çok fazla olmaya başladı bu olaylar.

şöyle bir geriye dönün bakın, ergenekon davasında gizli tanık meselesi vardı, olmayan deliller, olmayan iddialar, yani İftiralar.

at garezi, çıkar, çıkarabilirsen, artık sen kanıtla diyor toplum.

*        *        *

Bu günlerde bir şey daha moda, bak Fetö'cü derim içerden çıkamazsın diyor gavat.

Gavat dedimde, onlarda çoğaldı memlekette, boş insanların boş işlerle dolu şey yapanların önünü kesmekte moda olmuş.

*         *        *

Allah hepimizi iftiradan saklasın, ama kötü her yerde aynı, yapacak bir şey yok.

sonuna kadar bu boş insanlarla mücadele etmek olmalı en büyük görev.

Bunun yanında hani ismet İnönü'nün bir lafı var, 'Bir ülkede namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalı'.

Yada, bunu duyanlar, bu insanlara inanmayacak, veya gaile almayacakki, bozuk para kadar değerlerinin olduğunu anlasınlar.

Demek oluyor ki, her şeyi toplum halledecek, demek oluyor ki, toplumun prim vermediği hiç bir şey gerçekleşmiyormuş.

ne diyelim,

allah herkesi garez'den saklasın, helede beş kuruşluk değeri olmayanların garezinden saklasın.

Süleyman YALÇIN

25.10.2016 09:25:14

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI