“GAZETECİLER BEDEL ÖDESELER DE HALKI AYDINLATMAYA DEVAM EDECEKLER”
Manşet Haber 2.05.2020 12:08:22 0

“GAZETECİLER BEDEL ÖDESELER DE HALKI AYDINLATMAYA DEVAM EDECEKLER”

“GAZETECİLER BEDEL ÖDESELER DE HALKI AYDINLATMAYA DEVAM EDECEKLER”









TGC 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla bir
açıklama yaptı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu açıklaması
şöyle:





“Haberin özgürce dolaşabildiği bir toplum
olmalıyız. Ülke barışının sağlanabilmesi adına cezaevinde tutuklu bulunan
gazetecilerin bir an önce serbest bırakılması gereğine inanıyoruz” dedi.
Açıklamada şu görüşler yer aldı.

“Bu yıl da Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü gazeteciler yeni
sıkıntılarla ve güçlüklerle karşılıyor. İnsanlık yüzyılın en büyük
felaketlerinden koronavirüs salgınıyla mücadele ederken gazeteciler de bu zorlu
dönemde halkın haber alma kanallarını açık tutmak için özveriyle çalışıyorlar.

Özellikle sahada görev yapan muhabir, kameraman ve foto
muhabirleri bulaşıcı salgından korunmak için ne medya patronlarından ne de
devletten yeterli destek görüyor. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü bulunan
meslektaşlarımız da koronavirüsü karşısında korumasız bir durumda
bulunmaktadırlar. İnfaz Yasasıyla çete mensuplarının, katillerin, uyuşturucu
satıcılarının yararlandığı indirimden; kalemlerinden başka hiçbir silahı
olmayan, yazıp çizmekten başka hiçbir suçu bulunmayan gazeteciler fevkalade güç
koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çabalıyorlar.

HALKIN HABER ALMA HAKKI ÖRSELENMEMELİ

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu olarak ısrarla
her platformda yineliyoruz:

Türkiye cezaevlerinde yüzlerce gazeteci tutan bir ülke
ayıbından biran önce kurtarılmalı. Halkın haber alma, bilgilenme hakkı çeşitli
yollarla örselenmemeli, düşünceyi ifade özgürlüğünün önüne her geçen gün yeni
engeller çıkarılmamalı. Hak ihlallerini yazan, gündeme getiren, olayları halk
adına sorgulayan gazeteciler suçlanıp cezalandırılırken, gerçek suçluların,
azmettiricilerin toplumda serbestçe dolaşmaları adaletle bağdaşmıyor.

İktidarın basın sektörünün yüzde 90’ına egemen olduğu
günümüzde hala gazetecilik damarına sahip yürekli meslektaşlarımız görevlerini
yapma uğraşındalar, bunu yaparken de bedeller ödüyorlar. Basın sektöründe 10
binlerce gazeteci işsiz ve mesleğini yapamamanın ızdırabını yaşıyor. Yayın
yasakları, sansür ve oto sansürün hızla sürdüğü bir ortamda halkın haber alma,
bilgilenme hakkını sağlamaya çalışan bir avuç gazeteciye selam olsun.

GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR

Sadece son haftalarda yaşananlar bile gazeteciler üzerinde
nasıl ağır bir baskı uygulandığını ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim
Başkanı Fahrettin Altun’un Kuzguncuk’ta kiraladığı araziye yaptırdığı çardağın
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkılmasına ilişkin haberi nedeniyle
başlatılan soruşturmada Cumhuriyet Gazetesi’nden dört haberci ifadeye çağrıldı.
Yazı İşleri Müdürü İpek Özbey, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Olcay Büyüktaş Akça,
muhabir Hazal Ocak ve foto muhabiri Vedat Arık İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde
ifade verdi.

Fox TV ana haber sunucu Fatih Portakal hakkında twitter’da
paylaştığı bir mesaj nedeniyle üç yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Halk TV'de yayınlanan
Ayşenur Arslan ile Medya Mahallesi programına 5 kez program durdurma ve yüzde 5
idari para cezası verdi.

Basın İlan Kurumu Sözcü Gazetesi’ne 22 gün, Korkusuz Gazetesi
için 19 gün ilan kesme cezası uyguladı.

Şu unutulmamalı ki gazeteciler dönemlerin tanığıdır, tarihe
not düşerler. Bu nedenle ısrarla diyoruz ki gazetecilik suç değildir.
Gazetecilik halkın haber alma, bilgilenme hakkına hizmet eden saygın, onurlu
bir meslektir. Gazeteciler bütün güç koşullara rağmen ayaktadır, ayakta kalmaya
da devam edecektir, bedeller ödeseler de kamuoyunu aydınlatmaktan geri
durmayacaklardır. Haberin özgürce dolaşabildiği bir toplum olmalıyız. Ülke
barışının sağlanabilmesi adına cezaevinde tutuklu bulunan gazetecilerin bir an
önce serbest bırakılması gereğine inanıyoruz.

ÜLKEMİZ BU AYIPLARDAN ARINDIRILMALIDIR

Yargı bağımsızlığı, editoryal bağımsızlık işlemiyor. İç
barışı sağlamakla yükümlü siyasetçiler nefret söylemleriyle toplumu bölünmeye
itiyor. Ülkemiz bu ayıplardan arındırılmalı, bunu gerçekleştirmesi gerekenler
ise siyasetçiler ve iktidarlardır.

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü mesleğini özenle ve
özveriyle yapan bütün gazetecilere kutlu olsun. Umuyoruz ki gelecekte, demokrasinin
yeşerdiği, cezaevlerinde gazetecisi bulunmayan aydınlık ve barışçıl bir ülkede
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü gururla kutlayacağız, bu en büyük
dileğimiz.”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

35.8° / 20.3°