Gazeteciler iktidarın memuru değildir
Manşet Haber 6.03.2013 11:26:35 0

Gazeteciler iktidarın memuru değildir

Gazeteciler iktidarın memuru değildir

93 meslek örgütünün oluşturduğu Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Milliyet Gazetesi’nde yer alan İmralı Tutanakları’nın yayınlanmasının ardından “batsın senin gazeteciliğin” diyerek yaptığı açıklamaya tepki gösterdi. GÖP yaptığı açıklamada, şu görüşlere yer verdi:

“Türkiye 2013 yılında Dünya basın özgürlüğü sıralamasında 154. sırada yer alıyor. Bundan hiçbir rahatsızlık duymayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta da medyanın hangi haberi yapıp, hangi haberi yapmayacağı konusunda görüşlerini açıklamakta, medyayı hedef göstermekte, itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Medyayı memur gibi görme anlayışı bu ülkedeki basın özgürlüğü anlayışını aşındırmaktadır. Gazetecinin görevi halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmet etmektir. Milliyet gazetesinde yer alan haberi yazan meslektaşımız da bu görevini yerine getirmiştir. Kendisini kutluyoruz. Başbakan’ı  basın ve ifade özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına saygılı olmaya davet ediyor, barış dilini siyasetçilerin de sahiplenmesini diliyoruz.”

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°