‘Gençler bize bakıyor’

‘Gençler bize bakıyor’




 

Oktay Akbal’ın bir yazısında okumuştum…

Yazısında, topluma yön verenlerin ‘her şeye’ dikkat etmesi gerektiğini anlatıyordu…

Tümce şöyle.

‘Gençler bize bakıyor.’

Başka sözcüklerle de anlatabiliriz bunu şöyle:

‘Gençler büyüklerini öykünüyor.’

Bir köşe yazarının bile, yazdıklarına özen göstermesini vurguluyordu…

Politikacıların, yöneticilerin, diğerlerinin…

Bunu yadsımak olası mı?

Zaman zaman şu tümceyi de ben kullanıyorum:

‘Savaşın ne demek olduğunu yaşayanlardan da öğrenebilirsin; yaşaman gerekmez.’

Öyle değil mi ki?

Büyüklerden öğrenmenin sınırı yok!

İyi-kötü…

Gençler büyüklerinde ‘ne’ bulursa alıyor!

Bilgisiz, birikimsiz, kişilik sorunu varsa hele…

Sorgulamama ‘hastalığı’ varsa bir de…

Yaşam kaygan ortamlarda döneme göre şekil buluyor…

Berkin’in ölümüyle, gerekse aralık olaylarıyla hükümetin coşkulu (!) alanlara seslendiğini izlerken düşündüm bunları.

Bir kişiye…

Bir patrona…

Bir sese…

Salt alanları dolduranların değil, çevresindeki bakanların, işadamlarının, gazete patronlarının, gazetecilerin, televizyoncuların ‘tekmili birden’ o sese, o patrona, o büyüğe bu denli uyum sağlaması, dediğini dedirtmesi düşündürüyor…

Haydi aralık operasyonunu bir yana bırakalım.

Ondört yaşında, dokuz aydır yaşamak için uğraş veren Berkin’in yaşamını yitirmesi ‘hiç’ önemli değil miydi bu ülkenin başbakanı için?

O bakanlar için,

O işadamları için,

O gazeteciler için,

O alanları dolduranlar için…

‘Hepsi’ başbakana bakıyor…

Başbakanın ağzından bir söz çıkmadıkça susuyor, konuştuğu anda konuşmaya başlıyorlar!

Oysa…

Yaralandığında ondördünde, gözlerini yumduğunda onbeşinde olan Berkin’in ‘neydi’ suçu?

Ekmek almak için evden çıkması mı?

Cebinde bilya taşıması mı?

Sapanı olması mı?

Berkin’in vurulma ‘nedeni’ bunlar mı?

Yazık!

Berkin için sokakları dolduranları kimse ne örgütledi, ne bindirip dışarıdan getirdi, ne eline ellilik verildi, ne erzak dağıtıldı, ne tehdit edildi, ne zorla getirildi…

Bu bir haksızlığa karşı dayanışma…

Hukuksuzluğa karşı başkaldırma…

Evet, toplumun bir kesimi başbakana bakıyor;

O kesim, başbakanın her dediğini doğru sayıyor!

 

16.03.14


Oktay EROL

17.03.2014 08:30:29

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI