GENÇLİĞE, KADINA DÜŞMAN: KAPİTALİZM, DİN, MİLLİYETÇİLİK, SAVAŞ BLOKU
Manşet Haber 17.06.2022 11:07:40 0

GENÇLİĞE, KADINA DÜŞMAN: KAPİTALİZM, DİN, MİLLİYETÇİLİK, SAVAŞ BLOKU

GENÇLİĞE, KADINA DÜŞMAN: KAPİTALİZM, DİN, MİLLİYETÇİLİK, SAVAŞ BLOKU

Yurtlarda üniversitelerde öğrenciler intihar ediyor. 14 yaşındaki okul öğrencileri emek pazarına yönlendiriliyor, çocuk yaşta işçiler ölüyor. Neredeyse her gün kadın öldürülüyor. Milyonlarca kadın erkek şiddetine uğruyor. Çocuk veya yetişkin işçiler, çalışanlar şiddete, mobbinge maruz kalıyor. Çocuklar, yetişkinler tacize uğruyor. “Güçlü” olan “zayıf” olanı aşağılıyor. “Yerleşik” olan kendini “gerçek-otokton” sayıyor, göçmeni dışlıyor. Her bölgede çatışmalar var, neredeyse her ülkenin komşuları ile sınır veya kültürel çatışmaları var.

Soru şu ki, bu hallerdeki günümüz uygarlığı nasıl tanımlanabilir, ne menem bir uygarlıktır bu?

MEDENİYETİN KAPİTALİZM EVRESİ
Toplumların üç önemli kaynağı var: a) Saygınlık dağıtımı, b) Maddi kaynak paylaşımı ve c) Nüfuz-etki sahibi olma. Bu üçüne bakılarak o toplum biçimi, o toplumdaki kurumsal oluşumların ana motifleri genel olarak tanımlanabilir. Bu üçü de para ve para piyasalarına bağlanmışsa yani başta maddi mübadele olmak üzere insanın yer alacağı sınıf, zenginliğin saygınlığa dönüştürüldüğü insanın göreceği saygı ve karar süreçlerinde etkili olabilme yani nüfuz… üçü de her şeyden önce para piyasalara bağlanmışsa bunun adı kapitalizmdir.

İçinde yaşadığımız uygarlığın ana sıfatlarından biri “kapitalizm” ise buna bağlı soruları artırabiliriz, bu kapitalizm ne getirip götürüyor, kapitalizmin insan ve toplum anlayışı nedir? Barış ve demokrasiye mi çatışma ve ayrımcılığa mı yol açıyor?

KAPİTALİZMİN BARIŞLA ÇELİŞKİSİ: ABD, RUSYA, UKRAYNA…
Soruyu tersten soralım. Batının gelişmiş kapitalist ülkeleri barışla mı sömürgecilik veya emperyalizmle mi anılıyor. Kapitalizmin gelişkin örnekleri dikkate alınırsa, bu kapitalist model kendi iç sorunları ve yakın komşuları dışında, bazı stratejik kazanımlar dışında “barış”, “demokrasi” ve “medeniyeti”, özetle bir diğer ülkenin bilimini, teknolojisini, kalkınmasını, gelişmesini, huzurunu desteklediği durumlar ancak çıkarları ile örtüştüğü kadardır. İstisnaları belki vardır ama kuralı yoktur. Peki, kural veya kapitalizmin ayrılmaz süreç ve sonuçları ne?

ŞİDDET VE SAVAŞ UYGARLIĞI: KAPİTALİZMİN AYRILMAZ PARÇASI
Kadınlar eziliyor, öldürülüyor.

Öğrenciler yurtlarda, üniversiteler de intihar ediyor.

Çocuk işçiler, normal işçiler, ırgatlar, yoksullar eziliyor.

Meksika, Brezilya, Kolombiya… uyuşturucu mafyaları sarmış her yeri, ölüm kol geziyor.

Hobsbawm, 20. yy’ın savaşlarla geçtiğini söylüyordu. 19. yy da öyle. 21.yy da. Yemen’den Trablus’a Kiev’e, Myanmar’a savaş ve çatışmalar sürüyor.

I. ve II. Paylaşım savaşları. Papa, şimdi de üçüncüsü diye nitelemiş. Papa Francis 19 Mayıs’ta şöyle demeç vermiş: “Ukrayna’da savaş duyarlılıklarımızı daha fazla zedelerken”, “Kuzey Nijerya ve Myanmar gibi yerlerde de savaşlar devam ediyor”, “Bu parça parça savaşlar kimsenin umurunda değil”. “Dünya savaşta. Bu, durup düşünmemiz gereken bir şey.” “Bir asırda üç dünya savaşı geçiren insanlığa neler oluyor? Bir yüzyılda, arkasında silah ticareti olan üç dünya savaşı yaşanması üzerine düşünmelisiniz.”

Papa Francis’e, Diyanet İşleri Başkanına sormak gerekiyor: Savaş ve kazanç dualarını, cenazelere duaları, savaşı kutsamayı en çok kim/ne yapıyor diye?

Sormak gerekiyor taciz ve kadına yönelik ikinci sınıf muamelesini, bu kültürün yarattığı mobbingi ve şiddeti sormak gerekiyor? Ukrayna’da, ABD’de, Rusya’da savaş çığırtkanlığı yapan kiliseler var mı, haçlı seferleri ve fetihleri en çok hangi kurumlar, hangi ideolojiler meşrulaştırıyor?
DİN VE MİLLİYETÇİLİKLE BAĞI
20. yy’dan bugüne örnekler verilirse, Batı emperyalizmi sosyalizme karşı faşizmi tercih etti. İtalya’da faşizmi, Almanya’da nasyonal sosyalizmi destekledi. Kilise inançsızlara karşı dinciliği destekledi. Avusturya’da astrofaşizm, işçi hareketlerine ve demokratik taleplere karşı kilise ve ataerkilliği kullandı, baş düşman sendikalardı, bilgi ve aydınlanmaya dayalı hareketler düşmandı, tüm yurttaşların eşit hak ve saygınlıkta, eşit güçte olması taleplerini kilise ve milliyetçi çevreler bastırmaya çalışıyordu, bunun için devlet ve kilise ataerkil aile geleneğini, din ve milliyetçiliği köpürtüyordu. Ukrayna da Rusya da aynı din ve milliyetçiliği köpürtüyor ve birbirine karşı kullanıyor.

II. Dünya Savaşından 80 yıl geçti. Ne fark ediyor? Sabahattin Ali’leri öldüren zihniyet, kadınları öldüren zihniyet, işçileri öldüren, halkı birbirine kırdıran düzen ve zihniyet, çocukların, öğrencilerin ölümüne intiharına yol açan düzen ve zihniyet hangileri acaba?

Kapitalizm, din, milliyetçilik, savaş blokunun çelişiği veya aşmacası nedir acaba?

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

35.8° / 20.3°