GUSTAVE MAHLER

GUSTAVE MAHLER

1860 yılında, Bohemya’da doğdu Babası başarılı bir girişimci, anne Marie ise 14 çocuk doğuracak, çilekeş bir kadındı. Baba, eşine karşı son derece kaba ve otoriterdi. Bu, Mahler üzerinde olumsuz ve kalıcı etkiler bıraktı.

Çocukluğunda çok sık dinlediği askeri bando ve marşlar ona yeni bir ufuk açtı. Senfonik eserlerde bu etki çok net yansıtır.

Yeteneği gören babası onu Viyana Konservatuvarı’na gönderdi. Burada piyano ve şeflik eğitimi aldı, sonra, küçük opera orkestralarını yönetti. 1885-97 yılları arasında Prag, Leipzig, Budapeşte ve Hamburg gibi daha önemli opera kurumlarını yönettikten sonra, 37 yaşında, Brahms’ın desteğiyle Viyana Saray Operası’nın başına geçti.

Artık bir numaraydı. Repertuvarı ve şancıları kendisi seçiyor, orkestrayı yönetiyor, rejisörlük yapıyordu. Bunca başarıya rağmen halka kendini kabul ettiremedi. Çünkü Yahudiydi.

İnatçıydı. Çareyi kağıt üzerinde de olsa din değiştirmekte buldu. Katoliklik mezhebini seçti Ancak, kendisine duyulan tepkiyi önleyemedi. Ama dâhi bir müzisyen olduğunu ve Viyana Operası’nı rakipsiz konuma taşıdığını yıllar sonra da olsa herkes kabul etti.

1907 yılı, olaylarla doluydu. O yıl Viyana Saray Operası’ndan ayrıldı Beş yaşındaki kızı difteriye kurban gitti, kendisinde de ciddi bir kalp rahatsızlığı ortaya çıktı.

Huzuru yeni dünyada bulma ümidiyle New York’a taşındı. Burada önce Metropolitan Operası, ardından New York Filarmoni Orkestrası’nı yönetti. Ne var ki dört yıllık New York macerası, hastalığının ilerlemesiyle yarım kaldı. Viyana’ya döndü

Hayatının son 10 yılında Alma Schindler’le tanıştı, bir yıl sonra da evlendiler. Karısına “evinin kadını” olmasını şart koştu. Alma müzik eğitimi aldığı, çok yetenekli bir şarkı bestecisi olduğu halde, eşine boyun eğdi ve sanatı bıraktı.

Ne var ki Alma,1910 yılında genç mimara aşık olunca Mahler bunalıma gidi ve Freud’dan ‘ terapi’ aldı. Freud, Mahler’in çocukluğuna inince, “Odipus Kompleksi” teşhisini koydu. Mahler ise küçüklüğünde babasının kötü davrandığı annesine düşkün olduğunu söyleyip Freud’u haklı çıkardı.

Freud’a çocukluğunda, evdeki kavgalardan kurtulmak için kendini attığı sokakta rastladığı çalgıcının söylediği halk şarkılarının üzerinde derin izler bıraktığını söyledi. Müzikbilimciler, Mahler’in müziğinin her anına sinmiş ‘trajediyle uçarılığın bir arada oluşunu bu yaşadıklarına bağladılar.

1910 sonlarında sağlığı iyice bozuldu. Son konserini yönettikten sonra fenalaştı. Enfeksiyon kapmıştı. Tedavi için Paris’e gitti; Viyana’da bir sanatoryuma geçti. Kısa süre sonra, 50 yaşında hayatını kaybetti. Son sözleri, “Mozart, Mozart” oldu.

Dedim ya Yahudi idi. 1920'li yıllarda Avrupa’da daha çok kabul görmeye başlamıştı ama en tanınmış olduğu ülkelerde bile Naziler tarafından yasaklanmıştı.
Aradan yıllar, yıllar geçti ve Mahler’in müziği ancak 1960’ların sonuna doğru yeniden keşfedildi.

BAŞARI, HUZUR, MUTLULUK, MUTSUZLUK, KISKANÇLIK, IRKÇILIK, ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE YAŞANAN BİR OLAYIN BİR ÖMRÜ ETKİLEMESİ VE HER ŞEY.

NE OLUR İNSANI İNSAN OLARAK KABULLENMEYİ ÖĞRENSEK.

GELENEKLERİNE DÜŞKÜNDÜ AMA DAHA ÖNEMLİ BİR ŞEY VARDI. DİYORDU Kİ,

“GELENEK KÜLLERE TAPMAK DEĞİL, ATEŞİ KORUMAKTIR.”

HEP ATEŞİ KORUMAK DİLEĞİ İLE.





25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

7.10.2021 20:14:34

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI