100.YIL CEMEVİ’NDE AŞURE ETKİNLİĞİ
Manşet Haber 17.10.2016 18:56:56 0

100.YIL CEMEVİ’NDE AŞURE ETKİNLİĞİ

100.YIL CEMEVİ’NDE AŞURE ETKİNLİĞİ

Çukurova Belediyesi’nce yaptırılan Türkiye’nin en büyük Cemevi, Çukurova Belediyesi ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Adana Şubesinin ortaklaşa düzenlediği aşure etkinliğine ev sahipliği yaptı. Binlerce kişinin katıldığı geleneksel Aşure Günü’nde semahlar dönüldü, dualardan sonra aşureler ikram edildi. asure_cemevi (3)
Çukurova Belediye Başkanı Soner Çetin, “Değerli canlar, aşuremizi hep birlikte yiyeceğimiz bu cemevi, bir sevgi dergahıdır” diye başladığı konuşmasına “Yezid’in katlettiği 12 imamın anısına 12 gün süren orucun ardından aşuremizi yemek, inadına barış, inadına insan ve inadına sevgi demek için toplandık” diye konuştu. İnşaatı tam 9 yıl sürmesine karşın, yapımı bir türlü tamamlanamadığı için Çukurova Belediyesi’nin destek verdiği Türkiye’nin en büyük cemevinin bir barış, sevgi, eğitim aynı zamanda da bir ibadet merkezi olduğunu belirten Başkan Çetin, şöyle konuştu:
“Anadolu’nun kadim tarihi boyunca, hep ikinci sınıf insan olarak görülmüş ya da görülmek istenmiş ama yetmemiş, acılardan acılar beğendirilmiş, kuyularda binlercesi ölüme atılmış, gün gelmiş derisi yüzülen Nesimiler olmuş, yetmemiş Pir Sultan Abdal gibi asılmış, sürüye sayılmış, kıyamlara uğramış, ezilmiş ama asla yılmamış, ayrımcılığa tabi tutulmuş, ötelenmiş, işsizlik, hapis ve dışlanma ile cezalandırılarak sindirilmek istenmiş ama ‘Hayır’ demiş, hak demiş halk demiş, hukuk ve adalet demiş, sınıfta, işyerinde, hayatın her kesiminde mobbingin envai çeşidine maruz bırakılmış, sanki suçmuş gibi etnik yapısı, inancı ve değerleri aşağılanmış, aşağılanmak istenmiş, kötülenmiş, hep kötülenmiş, iftiralar atılmış ama dimdik ayakta durmuş, durmayı bilmiş, ödediği nice bedele rağmen yine de sevgi demiş, aşka demiş, “İncinsen de incitme” demekten asla vazgeçmemiş, Hacı Bektaş’ın yolunda yürümüş, Yunus’un dizeleriyle beslenmiş, Mevlana’nın rahlesinden geçmiş, Cumhuriyetin değerleriyle bezenmiş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öz evladı ve Cumhuriyetin çocuğu olmayı başarmış sevgili canlar, hoş geldiniz, şeref verdiniz.asure_cemevi (4)
İki yıl kadar önce 100. Yıl Cemevimizin açılışını yaparken de altını çizdiğim gibi Aleviler Türkiye’nin çimentosudur. Onca ayrımcılığa, senden-benden- ondancılığa, her türlü ötekileştirmeye rağmen bir türlü ülkesinden kopmayan, ayrılmayan, ayrılmayı asla düşünmeyen, ille de Cumhuriyet, mutlaka demokrasi, kesinlikle laiklik diyerek Türkiye toplumunun çivisi, betonu, çeliği olan Canlar iyi ki var; çünkü Türkiye canlarla daha zengin ve daha renkli.”
Aşure etkinliğinde ünlü sanatçı Sabahat Akkiraz ve Medeniyetler Korosu muhteşem bir konser vererek, vatandaşlara keyifli anlar yaşattı.asure_cemevi (4)



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°