“Adana, yoksullaşıyor”
Manşet Haber 8.05.2013 10:55:42 0

“Adana, yoksullaşıyor”

“Adana, yoksullaşıyor”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 23. Dönem Adana Milletvekili Hulusi Güvel, Adana’nın çevre illere oranla çok gerilerde kalan bir il haline geldiğini söyledi. CHP Çukurova İlçe Başkanı Haşmet Biçer ve Yönetim Kurulu üyelerini ziyaret eden Güvel, Biçer ve ekibinin kısa sürede örnek çalışmalara imza attığını söyledi.

guvel_bicerÇukurova’nın en önemli kenti Adana’nın üvey evlat muamelesi gördüğünü, kentte kamu ve özel yatırımların yok denecek kadar azaldığını ifade eden Güvel, “Çukurova’da coğrafi ve nüfus bakımından en büyük il Adana, ancak civar illerin tümünden daha az kamu yatırımı alıyor. Var olan tesis ve fabrikalar bitiriliyor. Tam bir yıl önce Mimarlar Odası’nı ziyarette gündeme getirdiğimiz ve gazetelerde genişçe yer alan 5 Ocak Stadı’nın AVM ya da konut alanı olarak yapılacağı yönündeki uyarımız bu günlerde maalesef gerçeğe dönüşmek üzere. 5 Ocak Stadı’nın rant aracı olacağını belirtmiştik. Üzülerek görüyoruz ki bir yıl önce gündeme getirdiğimiz konu bugün tartışılıyor. İş işten geçerse Adanalı büyük bir zarar görecek. Stadyum alanı Adana’nın önemli bir meydanı haline getirilmelidir. Tüm dünyada büyük kentler meydanlarıyla anılır ve önem kazanır. Adana’nın büyük bir meydana kavuşması şart. Bu meydanda sadece toplantılar değil sosyal ve kültürel faaliyetler de yürütülmelidir” diye konuştu.

“ADANA YOKSULLAŞIYOR”

CHP Çukurova İlçe Başkanı Haşmet Biçer, Adana’nın yoksullaştığına dikkat çekerek, “CHP, Çukurova’da çoban ateşi ile çıkış yapacak. Çukurova’dan bölgeye ve ülkeye yayılacağız” dedi.

Çukurova’da CHP’nin var olan potansiyelini gerçek anlamda harekete geçirmek üzere göreve geldiklerini belirten Biçer, şöyle konuştu:
“Önemli komisyonlar kurduk. 6 okun tamamını toplumla yeniden ve özlemle buluşturmak istiyoruz. Çukurova’da bilgiyi esas alarak bilim kurulları oluşturduk. Türkiye, bir kıskaç altında. Ülke yeniden bir ulusal çıkış yaşamak zorunda. Şu an rejim dediğimiz sosyal, demokratik ve hukuk yaşamı tehlike altında. Laiklik hiçe sayılıyor. Oysa laikliğin olmadığı yerde demokrasiden söz edilemez. Bu nedenle herkesin ülkesi için birlik ve beraberlik duygusuyla hareket etmesi şart. Çukurova’da kent konseyi kurma çalışmamız sürüyor. 6 değişik merkezde Kent Enstitüsü kuracağız. İlçemizdeki mahalle temsilciliklerimizle kent konseyine bilgi akışı sağlayacağız. Her sandık ve sokakta sorumlular ve komiteler oluşturacağız. 15-16 Haziran’da 2. Danışma Kurulu’nu toplayacağız. Kitle örgütlerini Kent Konseyi aracılığıyla mahallelere taşıyacağız. Kent Enstitüleri aracılığıyla bilimsel projeler geliştireceğiz. Projelerimizle ilçedeki CHP ruhunu ve potansiyelini harekete geçirip 350 bin insana ulaşacağız.Türkiye’nin CHP’ye ihtiyacı var. CHP, bütün dokuları bünyesinde taşıyabilen tek partidir. CHP, toplumdaki tüm dinamikleri temsil edecek yapıdadır. CHP’nin çağdaşlık sınavından başarıyla çıkacağına inanıyorum.”

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°