Tarih: 30.07.2020 16:19

ATA'YA SALDIRI ÇÖZÜMÜN 'ADI' OLMAYACAK...

Facebook Twitter Linked-in


Taşı atıp, altında duran “şımarık” sokak çocuklarını anımsatıyor, “iktidar” gücünden köşe kapanların davranışları…





Öyle bir şımarıklık ki;





Akşam dinlenirken düşündüğünüzü, bireysel ağrılarınıza “toplumsal” olgular arasında yer bulmanızı “engelleyecek” ne bir güç, ne de bir kurum yok!





Asgari ücreti istediğiniz gibi artırıyorsunuz,





Ekonomi konusunda “dediklerinizin” yaşanan olduğunu ileri sürüyorsunuz,





Emeklilikte yaşa takılanlara “yasal gerekçeler” buluyorsunuz,





Kıdem tazminatını “belirlediğiniz” biçimde uygulamaya kalkışıyorsunuz,





Meslek örgütlerinin “yapılarını” alt-üst edecek kararları alıyorsunuz,





Ülkenin temel değerlerini istediğiniz biçimlendirebiliyorsunuz/ elden çıkarabiliyorsunuz,





Fettulah’ı “aklamaya” çalışanlara izleyici kalıyorsunuz,





Şiddet olaylarını, çocuk katillerini, kadın düşmanlarını salıveriyorsunuz,





Covid 19 sürecinde Ayasofya’yı gündeme alıp konuşulması gereken “ivedi” sorunların savsaklanmasına neden oluyprsunuz…





Bunlar yetmiyor mu; anlamıyorum!





***





Yurttaşı “açlık sınırı altında” boğulmaya terk ediyorsunuz, “iyi” dediğiniz ekonomide ezilen yurttaşın doyumunu karşılamıyorsunuz, emekçinin yıllarca verdiği “emeği” yok sayıyorsunuz, örgütlerin “ayrımcılık” ölçüsünde yapılaşmasına öncülük ediyorsunuz, kim oldukları belirsiz grupların neden-nasıl “taşınmazları” ele geçirmelerine göz yumuyorsunuz…





Elinizdeki “iktidar” gücüyle, bunları “engelleyecek” bir kurumun olmadığını da bilmenize karşın;





Yurttaşların “ana değerleriyle” uğraşmaktan vaz geçmiyorsunuz!





***





Biri “kendinin” değerine saygı duyulmasını istiyorsa, önce başkalarının değerine saygı duymayı öğrenmeli…  





Örneğin, “bakara’ya makara” denilmesi hoşuma gitmedi hiçbir zaman,





Atatürk’e dil uzatan “eğri dilliyi” görmeye gitmek de hoşuma gitmedi,





“Din eğitimi” verildiği belirtilen yerlerde “çocuklara” yapılanlar, “bir kezle bir şey olmaz” denilmesi de hoşuma gitmesi,





En son Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma günü Ayasofya’daki hutbede  “Vakıf malı dokunulmazdır, dokunanı yakar! Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar” sözleri de hoşuma gitmedi… 





İşin düşündürücü yanı da şu:





O gün, Ayasofya’da bulunanlardan, Erbaş’ın sözlerine “şu ana dek” gelen açıklama karşısında şaşkınlığımı sürdürürken; bir yandan “bu konuyu bu denli uzatmanın gereği yok” diyenlerin çarpık sözlerini neden/ nasıl söyleyebildiklerini, bir yandan da bu denli “yaşadıkları süreç” düşmanlığını/ anlamazlıklarını içime sindiremiyorum!





“”Muhalefet” tepki, suç duyurusu, istifa etmesi konusu ard-arda demeçler verdi!





“İktidar”, Erbaş’ın konuşma metninde olmadığı ileri sürülen “o sözleri” söylemesinde bir “kusur/ sorun” olmadığı yönünde demeçler sıraladı!





Nedenini düşünmek “beklenmedik” bir olgu olmamalı…





***





Uğur Mumcu, değerlendirmesinde 'Atatürk, ezilen bir ulusun ezenlere karşı isyan etmiş bilinciydi' sözlerini kullanırdı.





Ezilen bir ulusun,





Ezenlere karşı başkaldıran yüzü Atatürk…





Birinci dünya savaşının ardından Orta Anadolu’ya sıkıştırılan bir ulusu “yeniden filiz/ ışkın verir” duruma getiren bir isim…





O yıllarda başlatılan Kurtuluş Savaşı sonucunda elde edilen kazanımların “neler” olduğu belleklerde…





Tarih kitapları “Ayasofya ile birlikte İstanbul’daki tüm camiler 4 yıl 10 ay 23 gün İngilizlerin işgali altındaydı” der.





Yaşananları, gündemde konuşulması gerekenleri “halının altına süpürmeyi” alışkanlık yapan “iktidar” “her gelişmeye” söz bulmasına karşın; “vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar” sözünün Atatürk’e söylenmiş bir “söz” olabilme olasılığına sessiz kalmayı yeğliyor!





“Vakfedenin şartını çiğnemek” ne demekse/ nasıl yapılmışsa…





**





“Değerlere” dil uzatmamak o denli zor bir şey mi?





Tamam, istediğinizi yaptınız, günlerce konuştunuz, tüm medyayı arkanıza aldınız, “oyuna gelmeyiz” denilmesine gerekçeler buldunuz da…





Her konunun eğilip-bükülüp Atatürk’e getirilmesi karşısında “suskun” kalınması istenmesi/ beklenmesi düşünülemez!





Ülke “değerlerine” gösterilen “şımarık” yaklaşımların, yurttaşları germekten/ ayrıştırmaktan başka bir yere götürmeyeceğini bilelim artık!





Ata’ya saldırı çözümün/ geleceğin “adı” olmayacak…





Orjinal Habere Git
— HABER SONU —