Salvador Dali..Tarihin en büyük ressamlarından biri. İlginç bir hayatı var. Biraz deli ve
deliliğini sanatına yansıtmak için, delice şeyler yaptı. Sanatın acıdan beslendiğini ispat etmek istercesine gönüllü olarak acılar çekti . Ne demek istediğimi biraz sonra anlayacaksınız.
Dali, anne ve babasının ikinci çocuğuydu. İlk çocuk ölmüştü. Ondan tam 9 ay 10 gün sonra dünyaya geldi.Ailesi, evlatlarının kaybını unutmak için, çok sevdikleri oğullarının ölüm gününde cinsel ilişkiye girdiler ve oğulları Salvador’un yerine koyacakları diğer çocuğun ilk tohumlarını daha o gün attılar. Demek ki aile de ilginçti.
Ölümü, yeni bir doğumla unutmaya çalışan aile doğan çocuğa ağabeyinin adını koydular: Salvador.
Salvador travma üzerine travma yaşıyor, ölümle cinsellik arasında derin bir bağ kuruyor, cinsellikten köşe bucak kaçıyordu. Kadınlara dokunmaktan da, kadınların kendisine dokunmasından da nefret ediyordu.
Çocukluk travması bir yandan sanatını besliyor, bir yandan da onu içten içe tüketiyordu.Ve bu deli dahi, bir gün hayatını değiştirecek o kadınla karşılaştı: Gala. Gala; son derece çekici, havası olan bir kadındı. Onu görüp de etkilenmemek mümkün değildi. Ama bir sorun vardı: Gala evliydi; hatta bir de çocuğu vardı. Kocası ise Dali’nin arkadaşı şair Paul Eluard idi.
Dali, yıllar sonra ilk kez bir kadına karşı bir şeyler hissediyordu. İmkansızın imkansızı bir kadına. Gala tarihin en özgür ruhlu kadınlarından biriydi. Dali ile bir plajda buluştular Buluşma oldukça ilginç geçti. Başka kadınlarla iletişim kuramayan Dali, Gala’nın yanında kahkahalar atıyordu. Aslında yapmaya çalıştığı şey korkusunu gizlemekti. Başka bir kadın olsa, Dali’nin kendisiyle dalga geçtiğini sanırdı ama Gala zeki kadındı ve Dali’yi çözmüştü. Ellerini sıkı sıkı tuttu Dali’nin ve bir daha da bırakmadı.
Gerçeküstü bir aşk başlamıştı. Gala kocasını ve çocuğunu terk edip, Dali’yle birlikte kaçtı.
O günden sonra Gala onun hem sanatını hem ruhunu besledi. Hemen her tablosunun bir yerinde yansıdı.
Galiba Dali, duygusal korkularını yenmişti, ama cinsellik konusundaki tereddütleri olduğu yerde duruyordu; Gala ile hiç sevişemedi. Bu Gala’nın çok da umurunda değildi. Dali’den istediği tek şey vardı: Özgürlüğü.Dali, içi yanarak da olsa durumu kabullendi.Gala, başka erkeklerle ve hatta eski kocasıyla bile birlikte olmaya devam ediyor, ileri yaşına rağmen çok renkli bir cinsel hayat yaşıyordu
Bir gün Gala’yı başka bir adamla sevişirken pencereden gizlice izledi, ardından hissettiği derin hüznü sanatına da yansıttı. Sanırım, “Acıları sanatını besliyordu,” sözlerimden neyi kastettiğimi anlamışsınızdır. Evet, acı Dali’nin sanatına olağanüstü yansıyordu ve bu hastalıklı yöntemi defalarca kez tekrarladı. Gala’yı başkalarıyla birlikte olurken izliyor, sonra hissettiği yoğun duyguları resmediyordu.
Daha fazla dayanamayacağını anlayınca yöntem değiştirdi ve Gala’ya bir şato aldı.Kendi bile bu şatoya randevuyla gidebiliyordu.Dali de, Gala da bu ilginç aşktan bir hiç vazgeçmediler.
Dali ona olan aşkını şu sözlerle özetliyordu “Gala beni evlat edindi. Ben onun yeni doğan çocuğu, oğlu, sevgilisiydim. Gala benden ölümün etkilerini söküp attı. Delirmememin nedeni, onun deliliğimi üstlenmesidir.'
Bu aşk tam 50 yılı aşkın bir süre,ta ki ölüm onları ayırana kadar kesintisiz devam etti.Dali’den 10 yaş büyük olan Gala, 83 yaşında hayata veda etti.Dali yıkıldı ve hayatla tüm bağlarını kopardı. Hiç kadın-erkek ilişkileri olmamıştı.
Dali, acısını şu sözlerle dile getirdi;
Gala'nın acısından,ki benim acımdır
Gala'nın ölümünden,ki benim ölümümdür
Başka hiç bir şey hayatıma dokunamaz.
NE DİYELİM…
• ONLAR ÖYLE MUTLU OLDUYSA BİZE DE SAYGI DUYMAK DÜŞER.
• YA DA... HİÇ DEĞİLSE ANLAMAYA ÇALIŞMAK.
NOT: Biyografiye meraklı arkadaşlar mutlaka başka bilgilere de ulaşmışlardır.Ama bence bu kadarı yeter.