DAVALARIN YÜZDE 91’İ İŞVEREN ALEYHİNDE
Manşet Haber 18.10.2016 20:59:03 0

DAVALARIN YÜZDE 91’İ İŞVEREN ALEYHİNDE

DAVALARIN YÜZDE 91’İ İŞVEREN ALEYHİNDE

Adana İş Mahkemelerinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarının iş davalarının yüzde 91,2’sinin işveren aleyhine sonuçlandığını ortaya koyduğunu, bu oranın tarafların dava aşamasında önemli bir eşitsizlikle karşı karşıya olduğunu gösterdiğini belirten Adana Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Atila Menevşe, İş Hukuku’nda gereken düzenlemelerin yapılarak iş dünyasının adli uyuşmazlıklarda önünü tıkayan sorunlarına çözüm getirilmesini istedi.
ATO tarafından, üyelerinin konuyla ilgili bilgilendirilmesine yönelik olarak düzenlenen, konuşmacı olarak Avukat Abbas Bilgili’nin katıldığı, Değişen Mevzuat Kapsamında Asil İşveren ile Alt İşveren Arasındaki Hukuki İlişki Bilgilendirme Toplantısı’nın açılışında konuşan ATO Başkanı Atila Menevşe, işçilerle işverenler arasındaki davalarda tarafların önemli bir eşitsizlikle karşı karşıya olduğunu söyledi.
Çalışma hayatına ilişkin adli uyuşmazlıklarda iş dünyasının önemli sorunlarının bulunduğunu ve bu sorunların büyük kısmının mevzuat, yargı sisteminin işleyişi ve sürelere ilişkin olduğunu belirten Menevşe, Yargıtay’da 460 bin davanın temyiz için beklemesinin yanında, mevzuatın çeşitliliği, yargılama sürelerinin uzunluğu, Yargıtay daireleri arasındaki çelişkili kararlar, ihtisas mahkemelerinin yetersizliği, bilirkişi sorunu gibi birçok sorunun adli uyuşmazlıklarda iş dünyasının önünü tıkadığını vurgulayarak şunları söyledi:ato_is_hukuku_menevse (2)
“İş Kanunu’nda yer alan işletme, işyeri ve işin gerekliliği gibi muğlak ifadeler yorum farklılıklarına neden olmaktadır. İş davaları büyük oranda işveren aleyhine sonuçlanmaktadır. Adana İş Mahkemelerinde yapılan bir araştırmada iş davalarının yüzde 91,2’sinin işveren aleyhine sonuçlandığı tespit edilmiştir. Bu oran tarafların dava aşamasında önemli bir eşitsizlikle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. İş mahkemelerinde iş akdinin feshinin son çare olması hakkında genel kural, genel bir işe iade sebebi gibi algılanmakta, işvereni her halükarda işe iade kararıyla sonuçlanan davalarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bilirkişi raporları neredeyse yargılama yerine varacak boyutlarda davaların seyrini etkilemektedir. Bilirkişi raporlarının niteliksiz ve çelişkili olması, işveren tarafından çoğu kez yapılan itirazların dikkate alınmaması, yargılamayı uzatan ve adaletin tecellisini engelleyen diğer sorunlardandır. Yine her dosyanın Yargıtay’a gitmesi yargılama süreçlerinin aşırı uzamasına neden olmaktadır. İşçi lehine yorum kuralının her aşamada kanunun özüne aykırı olarak işveren aleyhine yorumlanması, işletmelerde -iş davasını her halükarda kaybedeceğiz- gibi kabul edilmiş bir çaresizliği hakim kılmaktadır. Adalet Bakanlığınca iş davalarında 25 bin TL. üstündeki kararların Yargıtay, bu meblağ altındaki kararların ise istinaf mahkemelerince incelenmesi, işverence verilen disiplin cezalarına ilişkin davaların yine istinaf mahkemelerinde çözümlenmesi, taşeron işveren uygulamalarında iyileştirme çalışmaları, işe iade talebi olmaksızın tazminat taleplerinin değerlendirilebilmesi yönünde yapılan çalışmalar, sorunlarımıza kısmen çözüm getirecektir. İş hukukunun önemli sorunlardan biri olan bilirkişi uygulamalarının yapılacak mevzuatla büyük oranda düzeltilmesi beklenmektedir.”
Menevşe’nin konuşmasının ardından sunumunu gerçekleştiren Avukat Abbas Bilgili, bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişinin alt işveren olarak tanımlandığını bildirdi.
Bilgili, alt işverenliğin, işletmelerde teknolojik uzmanlığın artması, maliyetin düşürülmesi, rekabette kolaylık, yönetimde kolaylık, verimlilik ve kaliteyi artırmak, yasal yükümlülüklerden kaçınma, sendikal örgütlenme gibi konular nedeniyle kabul gördüğünü ve önem kazandığını ancak asıl işi yapanlara göre ücrette eşitsizlik ve iş güvencesinde kısıtlamalar da içerdiğini kaydetti.
Türkiye’de inşaat, sağlık ve enerji sektörlerinde, kamuda 750, özel sektörde 650 bin olmak üzere toplam 1 milyon 400 bin kişinin alt işverene bağlı olarak çalıştırıldığını, ancak bunlardan 200 bininin asıl işlerde çalıştırıldığının bilindiğini belirten Bilgili, bu durumun iş hukuku alanında sorunlar yarattığını ve işçiler tarafından açılan davaların işveren aleyhine sonuçlanmasına yol açtığını ifade etti.
Av. Abbas Bilgili, sigortalıların, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, ilgili kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı asıl işverenin alt işveren ile birlikte sorumlu tutulduğunu da hatırlattı.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°