İŞTE HAYAT BİR RASATHANE
Manşet Haber 27.05.2021 23:41:18 0

İŞTE HAYAT BİR RASATHANE

İŞTE HAYAT BİR RASATHANE

Hayatın “bir rasathane olduğunu varsayarsak” o halde, içimizdeki depremin şiddetini de ancak biz çizebiliriz önümüzdeki ağarmış kâğıda. Yaşamın farkında olmalı insan. Eksi ve artılarını oturup değerlendirmeli.” Acaba yaşamda ne kadar haz ala biliyorum?” diye,  düşünmeli. Sadece kendi penceresinden değil, biraz da başkalarının gözüyle yaşamını zenginleştirip anlam yüklemelidir.

Bükülen bir ağaç olmak hayatımızın ne kadar verimli ve taze olduğunu gösterecektir bizim dışımızdakilere.

Biz neyi gösterirsek karşıdaki onu görür. Fakat içimizdekini de ancak biz görürüz.

Evet, hayat bir gözlem esasına dayanıyor. Gözlemliyor ve gözlemleniyoruz. Algılamalarımızın rengini değiştirerek bakarsak hayata, önümüzdeki engellerin çaresizliğine kapılmayız sanırım. Profesyonel hemşireliğin kurucusu “Florence Nightingale’in” bir sözü vardır, asla unutamadığım! ” eğer gözlem yapamıyorsanız, hemşire olmaktan vazgeçin”. Bu hastaları değerlendirme konusunda söylenmiş ve ciltlere sığmayan bir sözdür. Hasta bireyin değerlendirilmesinde ne kadar önemli olan bu söz, sağlıklı bireyin değerlendirilmesinde de bir o kadar önemlidir. Burada benim asıl üzerinde durmak istediğim, kişinin yaşamda kendisini değerlendirmesidir. Karşıdakinden önce kendini sorgulamalıdır. Gece ve gündüz gibi değişen ruh hallerinin farkında olmalı insan. Acaba bu ruh hali kendisine ve karşısındakine ne kadar yarar sağlıyor? Bunun bir kritiğini yapmalı. Sabah gözünü mutlulukla mı açıp koşuyor pencerelere… Yoksa hep depresif ve yanına yaklaşılmaz bir tavırla mı sürünerek kalkıyor yataktan. Kim çalmış acaba mutluluğunu elinden? Neden uzanamıyor bir türlü mutluluğun meyvesine. Mücadele bu kadar zor mu? Nereye gitse, hangi cennet köşeye gitse hep aynı mutsuzluk şarkıları çalınıyor kulaklarına. Kendisiyle yolculuk yapıyor mutsuzluk adeta.

Ne yazık ki mutluluk hiç birimize altın tepside sunulmuyor. Hayat bir arayıştır. Eğlendirilmesini bekleyen krallar gibi oturup beklersek hiç bir zaman yanımıza uğramayacaktır.

O halde işe kendimizden başlamalıyız. Neden böyle karamsarım, öfkeliyim çekilmezim? Neden?Neden?Neden? diye sormalıyız kendimize. Hangi rengine saplanmışız hayatın? Siyah ve beyazın ötesindeki renkleri neden göremiyoruz? Kim kör etti gözlerimizi? Yoksa çıplak gözle mi zorladılar güneşe bakmaya? Suçlu kim? Ben miyim öteki mi?

Hep bir suçlu arar dururuz hayatımız da değil mi? Hayat yolunda attığımız adımları oturup kendimizle hiç tartışmayız. Hani bir şarkı vardır” ben nerde yanlış yaptım”. Bu şarkıyı kendimizi jiletleyerek dinleriz ama kendimize hiç toz kondurmadan, karşımızdakinin ihanetini irderleriz içten içe.

Hep kendimizi hayatın merkezi görüp diğerlerinin etrafımızda saatini tamamlamalarını bekleriz. Bu annemiz babamız eşimiz çocuğumuz ve iş arkadaşımız olabilir. Etrafımızdakiler yüz yıl bizi omuzlarında taşısalar hiç farkına varmayız. Fakat kazaran bir gün düşürseler kıyameti koparır ve tüm insani bağlarımızı keseriz. Kör ederiz işte hayatın gözünü. Kim ne yaparsa yapsın biz hayata baktığımız kadar hayatta işte bize o kadar bakar. Yinede tutunduğumuz halat kopma noktasına gelse bile, insanda yaşama bağlanma isteği varsa her zaman mucizeler kaçınılmazdır.  Bir gülüş yeter hayatı kandırmaya. Her gün sıfırdan başlamak için hayata daha ne bekliyoruz…

Mutluluğun altın kuralları ne sanıldığı gibi zor, ne de satın alınamayacak kadar pahallı.

 

Yeterki şöyle bir günlüğüne kendimizi değiştirmeye karar versek.

 

Sabahleyin yatağımızda şöyle bir gülümseyerek uyansak.

 

O gün işe giderken en yakışan giysilerimizi üzerimize giyip karşılaştığımız iş arkadaşlarımıza önce biz selam versek.

 

Karşımızdaki konuşurken sözünü bölmeden sonuna kadar sabır gösterip dinlesek..

 

Ve duymadan dinlemeden konuşmasak.

 

Hep iletişimi başlatan ve tamamlayan taraf olsak.

 

“Diyordunuz ki.” diye kişinin konuşmasına fırsat versek.

 

Can kulağımız ve beş duyu organımızla karşımızdakini dinlesek..

 

O konuşurken biz başka yerde olmasak.

 

“Hiç bu açıdan bakmamıştım bu resme? Sizin gözünüzle de başkaymış” diye, aynı resme farklı bir gözle baksak.

 

Hayatımızı hava toprak su ve güneşle büyütüp geliştirsek.

 

Keşke mümkün olsa da her şeyi sıfırlayıp hayata hep yeniden başlasak.

 

Hayata taş kesilmekten vazgeçsek bir günlüğüne.

 

At gözlüklerini gözlerimizden çıkarıp atsak bir kenara.

 

Bir kavak gibi gökyüzüne dümdüz uzanmaktansa.

 

Bir servi gibi dallanıp budaklansak etrafa.

 

Barış elimizi uzatsak hayata sadece bir günlüğüne.

 

Baharın geliş ve gidişinden haberdar olsak hep birlikte.

 

Aynı şarkılarla ağlayıp gülsek bayram edercesine.

 

Kulak versek rüzgâr’a ağaçlara kuşlara.

 

Ne yazık ki “üç günlük ömrünüz kaldı” diye söyleselerde.

 

İşte sadece bir günlüğüne,

 

Geçip aynanın karşısına,

 

Hiç bilemediğimiz bir dilde merhaba desek kendimize.

 

Yabancı kalmasak öyle kapımıza dayanan mutluluğa.

 

Boşu boşuna bir şeyler alıp götürmese hayat bizden uyuyup uyanınca..

 

 

 

 

 

 

Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor

YAZARLAR

28.6° / 15.6°