HAYDİ BAKALIM, MUHARREM

HAYDİ BAKALIM, MUHARREM






Bu yazının başlığı, “Yapmayın, Muharrem Bey,” olacaktı. Çünkü parti kurma ihtimali konuşulan Muharrem İnce’ye, kendi yanlışlarımın, sadece beni utandırması dileği ile, neden parti kurmaması gerektiğini anlatmaya çalışacaktım. Ama artık gerek kalmadı. Parti kuracağını dün açıkladı.





2 Ağustos 2020, saat 14:44’teki twitinde dedi ki, ”Bu süreçte bir gazeteye, haber ajansına konuşmadım. Memleket için doğru olduğuna inandığım bir karar aldığımda kararımı açıklarım. Herkese iyi bayramlar.”Bir politikacı ancak bu kadar net açıklama yapar. Daha ne desin? Sana, bir gazeteye, bir haber ajansına açıklama yaptın, diyen mi var? Parti kuracağın dedikoduları,senin teyidinle dedikodu olmaktan çıktı, resmi haber oldu.





Kendince bir karar alacaksın ve”Karar verdim, bu karar memleket için doğru”, diyeceksin.. Tek başına verilmiş bir karar ama memleket adına. Buna ne denir Muharrem?





Gel zaman tünelinde bir yolculuğa çıkalım.





30 OCAK 2012. CHP’yi 'kongre partisi' olarak eleştiren İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e aynen şöyle demiştin: 'CHP, Dünyanın en eski 10 partisinden birisidir. Yüz yıllık bir partide elbet, demokratik bir ortamda kurultaylar yapılır. CHP’de demokrasi vardır. CHP, İçişleri Bakanlığına dilekçe vererek kurulan bir parti değil, savaş meydanlarında kurulmuş bir partidir. CHP bir çınardır, onlar ise su kabağıdır. Su kabağı hızlı büyür ama çırağı gördümü başını eğer. CHP çok badireler atlatmıştır ama su kabağı gibi başını eğmemiştir.' Şimdi kuracağın parti savaş meydanlarının gerektirdiği bir parti mi, yoksa İçişleri Bakanlığına vereceğin ve Bakanlığın büyük bir mutlulukla kabul edeceği dilekçeyle kurulacakbir hizip partisi mi olacak? Daha da önemlisi, parti kurulunca su kabağı kim olacak?





20. OCAK 2018.  TBMM’de düzenlediğin basın toplantısında 36.olağan kurultayda, “CHP Genel Başkanlığınaadayım. Benim elimde yeterli imza olduğu için aday adayı değilim, adayım. İmza toplamaya devam ediyorum. Cesur yüreklere ihtiyaç var,” diyerek, ananın ak sütü gibi helal olan genel başkanlık yarışmasına katıldın. Kaybettin ama demokrasiye olan inancını test ettirircesine sonucu kabullenmedin.





18. MAYIS 2018. İki defa genel başkanlığa aday olmuş, iki defa da kaybetmiştin. Şimdi de Cumhurbaşkanlığına aday olmak istiyordun, “Aday olayım, söz veriyorum Erdoğan’ı oradan indireceğim,” diye yeri göğü inlettin. Partin seni aday gösterdi. Fatih Portakal'la yaptığın bir söyleşide,KemalKılıçdaroğlu'na haksızlık edemem. Ola ki, kazanamadım. Sayın Genel Başkan, gel danışmanım ol derse olurum. Ama asla karşısına aday olmam. Ben vefalı bir insanım. Kendisine karşı böyle bir yarışa asla girmem… Bir insanın, bir faninin, kolay kolay yapamayacağı bir şeyi yaptı,” dedin. Şimdi söyler misin, bu konuşmanın içinde kaç türlü çelişki var? En önemlisi, Muharrem, ”bir insanın, bir faninin kolay kolay yapamayacağı bir şeyi yapan”kişiye karşı bir vefasızlık yaptığını düşünüyor musun? Hatta, bu davranışa vefasızlığın ötesinde başka bir ad verilebilir mi?





16. HAZİRAN 2018. İstanbul/Sancaktepe'de halka seslenirken, 'Herkes 3 kişiyi ikna edecek.Tatil matil yok,herkes oy kullanmaya gidecek. Ben de, 50 bin avukatla YSK önünde olacağım,' dedin. Oldun mu Muharrem. Diyelim ki, 50.000 avukat bulamadın; 50avukat da mı, yoktu? Sahi, o gece neredeydin? Neden hiç kimse, o geceyle ilgili bir şey bilmiyor?





3 TEMMUZ 2018. Seçimler bitti. Biraz kendine geldin. Egon seni başka yerlere sürükledi ve Kılıçdağoğlu ile bir otelde, ailece yemek yediniz. Ne konuştunuz diyenlere dedin ki, 'Kılıçdaroğlu bana bir teklifte bulunmadı ama ben ona bir teklifte bulundum. Kendisine benim genel başkan olabileceğimi, çalışmaları onursal başkan olarak sürdürebileceğini, benim de partiyi genel başkan olarak seçimlere hazırlayabileceğimi söyledim.'Evet hiçbir teamüle, hiçbir nezaket kuralına, hiçbir politik centilmenliğe sığmayacak bu teklifi yaptın. Hem de eşinin yanında. Bir de tehdit savurdun ve 'Teklifime 'hayır' derse örgüt olağanüstü kurultay sorununu kendisi çözer,” dedin.





12.TEMMUZ 2018Biri yeni parti kurduruyor, öbürü İstanbul Büyükşehir'e aday yapıyor, bunları geçeceksiniz. Benim ağzımdan siz hiç yeni parti duydunuz mu? Benim böyle derdim yok. Ben devam ediyorum, burada,' dedin. Sonra.20 Ocak 2018’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için, 'Sandığımızı koyarız, kim çıkarsa adayımız olur. Ben bu görüşteyim, başka bir yerde ne adayım, ne de başka bir şeyim,' dedin. Neden be Muharrem? Neden gerçekten? Diyorsun ki,” Kuralları değiştirin, bana özel kural getirin, önümü de temizleyin, aday olayım.” Bu ne ego? Bu ne had bilmezlik?





VE BUGÜN





  • Yukarıda sayılan, vefa, namus, söz, asla, su kabağı vs sözleri tamamen unutuldu.
  • Mutlaka unutturan, “Haydi, Muharrem,” diyen birileri vardır. Dilerim sonu Timur’un filleri hikayesine dönmez.
  • Memleket yanıyor. Kimse de senden, ordudan istifa etmiş sivil bir adama, “Ordumla emrindeyim, paşam,” diyen bir Karabekir kahramanlığı beklemiyor. Ama memleket için hayırlı bir şey yapmak istiyorsan, Kılçdaroğlu’na gidip, “Ben budayım. Yapabileceğim bir şey var mı,” diye sormuyorsun?  Yoksa,“Biz sensiz ne yaparız, gel bizi kurtar,” demesini mi bekliyorsun?
  • Sarayın etrafında fazla dolaşmaya başladın. Gerçi ilk tura uzaktan, Ayasofya’dan başladın ama olsun. Bir Kurtulmuş, bir Soylu olman, Feyzioğlu hayal kırıklığından fazla üzer bu milleti. Sonunda, Tuğrul Türkeş gibi bir odaya kapatılmak da var.
  • İlla bir şey olmak istiyorsun. bir kere de olma, yap.
  • Bu millet ne zaman makus talihini yenecek gibi olur, birileri çıkar ve…Haydi Rıfat Serdaroğlu, sıra sende. Sen de bir Çoban Ateşi yak.




İNSANIN KENDİNİ YOK ETMESİNİN ÇOK ÇEŞİTLİ YOLLARI VAR





  • AMA EN KÖTÜSÜ KABAĞA DÖNÜŞMEK.




YANILIP UTANACAĞIM GÜNLERİ HASRETLE AMA ACİLEN GÖRMEK DİLEĞİ İLE.



25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

5.08.2020 08:37:27

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI