HAYDİ, EMPATİ YAPALIM
Manşet Haber 10.10.2016 17:50:07 0

HAYDİ, EMPATİ YAPALIM

HAYDİ, EMPATİ YAPALIM

Türk Dil Kurumu “empati”nin anlamını “isim, ruh bilimi duygudaşlık” olarak tarif ediyor.
Empati veya eşduyum, bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek olarak da tanımlanabiliyor.
Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılıyor.
Empati de nereden çıktı diyebilirsiniz ve oldukça haklı olabilirsiniz.
Sosyal medyada İETT Genel Müdürü Arif Emecen’in geçtiğimiz hafta Milano'da, İETT'ye Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı'nın (EFQM) 'Kalite' ödülünü kazandırdığı haberini okudum. İETT Genel Müdürü bu ödülü nasıl mı almış?
Elbette oturduğu yerde kimse kimseye ödül vermez. Genel Müdür ödülü aldıktan sonra Empati Haftası uygulaması için, tebdili kıyafet sahaya inmiş. İstanbul trafiğinin en yoğun olduğu güzergahtaki bir otobüste, yolcuların arasına sade bir vatandaş olarak girmiş şikayetlerini dinlemiş. Tüm yaşadıklarını yazıya dökmüş.
İETT, Empati Haftasını, yılda 4 kez uyguluyormuş. Hafta boyunca işe araç ya da servisleri yerine toplu ulaşımla giden şoförler dışındaki İETT çalışanları, sahadaki sorunları yerinde görüp çözüm öneriyle birlikte raporluyorlarmış.
2012 yılından bu yana devam eden Empati Haftası'nda şu ana kadar 15 bin gözlem raporu toplanmış ve 950 faklı alanda iyileştirme sağlanmış. Bunlar içinde araçların-durakların temizliği, LCD ekran-anons sistemi arızlarının giderilmesi gibi konuların yanı sıra araç içi tutamakların iyileştirilmesi gibi öneriler de vardı. Akıllı durak uygulaması Mobiett'e alarm eklenmesi ve araç yoğunluklarının Mobiett de gösterilmesi, Empati Haftası sonuçlarıyla üretilen projeler arasında yer almış.
İstanbul İETT’de bu uygulanıyor ve sonuçları alınıyor.
Adana’da neden yapılmıyor, ya da yapılamıyor?
Seyhan’da, Çukurova’da,Yüreğir’de değişik alanlarda uygulanamaz mı? Konu bulunamaz mı? Bence bulunur.
Örneğin semt pazarlarında…
Örnekler çoğaltılabilir..empati
Adana’da geçmiş yıllarda Avrupa ve Dünya Engelliler Basketbol şampiyonaları yapıldı.
Bu şampiyonalarda sosyal sorumluluk gereği gönüllü basın danışmanı olarak görev aldım.
İnanın zevkle bu görevimi yaptım.
Şampiyonaya katılan milli sporcularımızın yaşadıklarına tanıklık ettim.. Üstelik Yüreğir Serinevler Spor Salonunda ben de tekerlekli sandalyeye oturdum, onlarla basket oynamaya çalıştım. İşte empatiyi kısa da olsa burada gerçekleştirdim.
Vali, Belediye Başkanı, Milletvekili, bakan ya da Başbakan olmamız gerekmiyor. Ancak bu makamlarda oturanların yaşadıkları sorunları çözüme kavuşturma yetkileri olması.
Ben yukarıda saydığım yöneticilerin örneği bir gün tekerlekli sandalyede görevlerini sabahtan akşama gerçekleştirmelerini istiyorum. Otomobillerine binsinler… Sokağa çıksınlar, kaldırımlarda gitsinler…Bankamatik’ten para çekmeyi denesinler, bir semt pazarına gitsinler..Vazgeçtim bir gün böyle davranmayı 1 saatlerini ayırsınlar… Yaşadıklarını da raporlasınlar..
Haydi empati yapalım?

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°