HDP neden desteklenmeli ve neden HDP’li olmamalı?

HDP neden desteklenmeli ve neden HDP’li olmamalı?

Başlıktaki iki soruya da herkesin kendi nam-ı hesabına cevabı vardır mutlaka. Nihayetinde etten-kemikten ve fikirden mütevellit insanlarız. Meselelerin farkındayız; meselelerin nasıl çözüleceğine dair şahsımıza münhasır fikirlerimizin olması doğal.

1 Kasım seçimlerine dair meselimiz, buna seçim siyaseti de denebilir, şudur: 1 Kasım seçimlerinde HDP’yi desteklememek nasıl bir yanlışsa, HDP’yi her derde deva görmek, asli mücadele örgütü ilan etmek, HDP’ye eklemlenmek dışında geride herhangi bir mevcudiyet bırakmamak da o kadar yanlıştır.

Şu noktayı geçtiğimizi farz ediyoruz: Topyekûn doğru ve yanlış yoktur. Dolayısıyla bırakalım CHP, HDP ve diğerlerini, kendi politik manzumemizi bile böyle bir noktadan teste tabi tutabilir, içimizi rahatlatacak kararlar alabiliriz.

Benim de imzacıları arasında bulunduğum “Saray yenilecek, halk kazanacak” başlıklı metinde yer alan seçimlerde HDP’yi destekleme çağrısını, alt etmekle yükümlü olduğumuz sorun bağlamında siyaseten iç rahatlatıcı bir atak olarak görebilir, mucitliğini Mao Zedung’un yaptığı “temel çelişki, baş çelişki, tali çelişki” gibi kavramlara dalarak, iç huzurumuzu teorik açıdan dayanaklı kılabiliriz.

Huzurluyuz. 1 Kasım seçimlerinde oyumuzu, büyük tehlikeyi görerek, HDP’ye vereceğiz.

Dört nedenle yapacağız bunu. Birincisi şudur: Bir partinin (HDP), genel merkezi de dahil onlarca bürosunun bir gecede yakılıp yıkılması ve egemenlerin aynı partiyi sistem tarafından onaylanan kulvara bile dahil etmemek için akla hayale gelmedik dalavereler düzenlemesi o partiyle dayanışmayı zorunlu kılar. Bırakalım iri iri lafları, asgari düzeyde demokrat olmak bile bunu gerektirir.

İkincisi şudur: 7 Haziran seçimlerinden beklediğini bulamayan egemenler, savaş üzerinden seçimleri kotarmaya çalışmaktadır. Hareket noktası Suruç Katliamı olmak üzere, Güneydoğu illerinde savaş hükmünü ilan etmiştir. Savaşı kimin başlattığının, kimin derinleştirdiğinin bir önemi yoktur. Savaş başlamıştır ve tarafların savaş “siyasetini” tereddütsüz hayata geçirmeye hazır olduğu açığa çıkmıştır. Bu çerçevede, savaşı değil, parlamenter siyaseti tercih ederek Meclis’e giren bir partinin, savaşın bizzat tarafı ilan edilip tecrit edilmesine karşı çıkmak gerekmektedir.

Üçüncüsü ise şudur: Bir ülkede, bırakalım genç, yaşlı, kadın, erkek sivil halkın katledilmesini eğer savaş, çocukların ölüm haberleriyle duyuluyorsa, o ülkenin genleriyle oynamak, emri verenleri tepe takla etmek boynumuzun borcu olmalıdır. İri iri laflara gerek yok. Cizreli çocukları düşünün ve verdiğiniz kararın doğruluğunu görün.

Dördüncüsü ise şudur: Lafı uzatmaya hacet yok. AKP’nin tek başına iktidar olamamasının biricik yolu, HDP’nin barajı aşmasından geçmektedir. 7 Haziran seçimleri bunun somut örneğidir. 7 Haziran’da AKP hem oy kaybına uğramış hem de HDP’nin barajı aşmasıyla parlamentoda güç yitimine uğramıştır. 400 vekil tartışmasına değinmek bile yersizdir.

Sosyalist solun bir kısmının, 7 Haziran’ı geçtik, önümüzdeki seçimde AKP’nin bütün stratejisini HDP üzerine kurduğu gerçeğine gözlerini kapatmasını, büyük tehlikeyi akla getirince ve hatta “il bazlı oy vermenin” sağlayacağı yarar üzerine akademisyenlerin kafa yorduğu bir dönemde, HDP’den ve “il bazlı hesaplardan” uzak durmasını anlamanın mümkün olmadığını ifade ederek ilk soruya verdiğim cevabı noktalayabilirim.

Gelelim ikinci soruya. İkinci soru karmaşık ve açıkçası daha zor. Bu nedenle kendi nam-ı hesabıma sade bir cevap vereceğim.

Güncel ihtiyaç ve sorunların yakıcılığını, Kürt hareketi temsilcilerinin Gezi İsyanı, 17-25 Aralık, 4+4+4 ile ilgili söylediklerine ve benzeri tavırlarına heba etmeyecek, “müzakere süreci/ Dolmabahçe mutabakatı/ savaş”, “Tayyip beyin başkanlığını destekleriz/ seni başkan yaptırmayacağız/savaş” gelgitlerine kafayı fazlaca takmadan sosyalist solun gerçekliği ve solun asıl ihtiyacı üzerinde iki çift laf edeceğim.

Bizim amentümüz bellidir. Farkındayım, amentümüze bakıp “hala bu kafa mı” diyenler çıkacaktır. Lakin kapitalizm, faşizm, emperyalizm ve gericilik karşıtlığından vazgeçme, herhangi birini önemsiz gibi gösterme, tali olarak değerlendirme şansımız yoktur. Başsız, gövdesiz, kolsuz, kanatsız kalacağımız aşikârdır. Böyle bir sol isteniyorsa, taliplilerinin kimler olduğu herkesin malumudur.

Bizim solumuz açıktır. Anadolu ilericiliğinin temel kabulleri, THKP-C’den bu yana geleneğimizin ayırt edici özelliği olagelmiştir. “Sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan”  geleneği sürdürme ısrar ve kararlılığımız kendimize nasıl bir gelecek vadettiğimizin de emaresi sayılmalıdır. Yani lafın özcesi, kuyruğumuzu dik tutmaya devam edeceğiz. Bunu yaparken, amentümüzü programımızın başköşesinde oturtacak, değerlerimize kalbimizin en anlamlı köşesinde yer açacak, devrimci bir halk hareketi yaratma, sosyalist bir ülke kurma hedefinin peşinde koşacağız.

İhtiyaç bu çünkü: Sosyalist Türkiye’yi inşa edeceğiz. “Varamasam da yolunda ölürüm” diyen karıncanın öyküsü, öykümüzdür.

Aksi ne varsa, ne önerilirse solun varlık nedenini tarumar edeceği açıktır.

Etnik ve din temelli iktidar ve güç savaşlarının bölge ülkelerindeki solu ne hale getirdiğini bizzat yaşayarak gören bir kuşağın buna izin vermeyeceğine olan inanç, Kürt hareketinden sosyal demokratlara kadar dışımızdaki toplumsal güçlerle dönemsel, taktiksel ilişkilerin olabileceğine dair özgüveni de açığa çıkaracaktır. Seçimlerde HDP’yi desteklemenin bu özgüvenin ifadesi olarak görülmesi, yani desteğin ötesinde anlam yüklenilmemesi, bizlere amentümüzün ışığından ayrılmadan, olası gelişmeler karşısında sakinliği elden bırakmadan değerlendirme ve siyaset yapma şansı doğuracaktır ki, solun buna muktedir olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Amentüsü “radikal demokrasi” olanla, amentüsü “devrim ve sosyalizm” olan iki farklı gücü, hangi tılsımlı değnek bir araya getirebilir? Soru budur ve bizim cevabımız bellidir: Örneğin çekin alın altımızdan temel yapı taşlarımızdan antiemperyalizmi, bir başka sarsıntıya hacet kalmadan evimiz başımıza yıkılır.

Kırk fırın ekmeği, açık faşizm ve iç savaş günlerinde yemiş bir geleneğin takipçisi olarak bizlerin,  bir başka toplumsal-siyasal gücün belirleyiciliği altına girmeyeceği bilinmelidir.

Bunun dışında ne yaşanırsa yaşansın, solu, daha önce de ifade edildiği gibi “garnitür” konumunda bırakacaktır ki buna kimsenin gönlü razı değildir.

 

adanaulus

4.10.2015 02:10:41

YAZARLAR


MHP İL BAŞKANI KANLI: 31 MART SEÇİMLERİ HALKIN MEVSİMSEL TERCİHİ"

ADANA’DAN DÜNYAYA SEVGİ, DOSTLUK VE BARIŞ MESAJI

SEYHAN NEHRİ ÜZERİNDE VOLEYBOL, TENİS VE KONSER

ANADOLU EMEKLİLER DERNEĞİNDEN DAYANIŞMA

YÜREĞİR BELEDİYESİ PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI’NDA

KAYIP ALTIN KEMER ŞAMPİYON GÜREŞÇİDE

ULUSLARARASI FOTOĞRAFLAR ADANA TEPEBAĞ’DA GÖRÜCÜYE ÇIKTI

ÇALIŞANLAR ARTIK ‘RUH SAĞLIĞI İZNİ’ DE ALIYOR!

ABB BAŞKANI MEZUN OLDUĞU LİSAYİ ZİYARET ETTİ

TEKİN: MUHTARLARIMIZLA HİZMET SÖZLEŞMESİ YAPACAĞIZ

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI’NDA REKOR MERT DEMİR KONSERİNDE

BU BESİNLER, ALZHEİMER VE PARKİNSON RİSKİNİ AZALTIYOR!

"YANGINDAN MAL MI KAÇIRIYORSUNUZ?"

DÜNYA SANAT GÜNÜ’NDE ÜÇ SANATÇIYA ÖDÜL

İLACA ERİŞİM ENGELLENEMEZ!

BİRİKTİRME HASTALIĞI BELİRTİLERİ!

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALINDA HER GÜN ETKİNLİK