HEMŞİRELER FORMALARINI GİYDİ
Manşet Haber 5.05.2022 13:04:31 0

HEMŞİRELER FORMALARINI GİYDİ

HEMŞİRELER FORMALARINI GİYDİ






Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 1. Sınıf öğrencileri düzenlenen törenle Formalarını giydi.





Mithat Özsan Amfisi’nde gerçekleşen törene Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hayri Levent Yılmaz, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekan Prof. Dr. Neslihan Boyan, Hemşirelik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Evşen Nazik,akademisyenler, aileler ve öğrenciler katıldı.





Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan tören Hemşirelik Bölümü’nü birinci sırada kazanan Selin Tekin’in konuşması ile devam etti.





Prof. Dr. Nazik,hemşirelik mesleğinin kutsallığını dile getirdi, Dekan Prof. Dr. Boyan da, hemşireliğin yaşama, canlıya, insana özel olarak ’CAN’a saygıyla başladığına dikkati çekerek, formanın mesleki ve etik değerlerin, saygınlığın, profesyonelliğin sembolü olduğunu söyledi.





Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hayri Levent Yılmaz ise, Hemşirenin eğitiminde klinik beceri yetkinliği kazanmasının çok önemli olduğunu ifade ederek, “Öğrenme sürecine ne kadar çok dâhil olursanız o derece başarılı olursunuz.” dedi.





Lisans yerleştirme sınavında ilk üçe giren öğrenciler ile törene katılan tüm 1. sınıf öğrencilerine kimlikleri takıldı, öğrenciler formalarını giydi.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°