Manşet Haber 21.11.2020 12:28:25 0

'HER ŞEY ' İYİCE ANLATILMIŞ OLSA...

'HER ŞEY ' İYİCE ANLATILMIŞ OLSA...



/1

Covid 19 nedeniyle uygulanmaya başlayacak olan kısıtlama konusu üzerine “herkes” birbirine soruyor!

“Onda var mı, bunda yok mu, yaş nasıl olacak…”

Daha ilk duyduğumuzda “evde” birbirimize sorduk! Herkes bildiği/ anladığı gibi “bir şeyler” anlattı, herkes da “birbirinden” duyduğu gibi “o bilgileri” aldı/ içinde sakladı!

Bir ara kendimi “aptal” bulduğumu, denileni “neden anlayamadığımı” bile düşündüm!

Ama “evde” herkes öyleydi!

Sabah televizyonda “dedi-kodu” izlencelerini sunan televizyoncular da aynısını söylediler. Eşleriyle “öyle mi/ böyle mi” tartışması yaşayanlar bile olmuş! Ayrıca “akşam”, kısıtlamanın nasıl olacağı açıklandığında sosyal medya yerinde duramamış, “bu ne, o ne, nasıl olacak şimdi, bizde mi” diyenden de geçilememiş!

Aradan bir gün daha geçti. Haber Türk kanalında sabah kuşağı gündemini değerlendiren bilindik “iki yüz”, kısıtlama konusunda “anlayamadıkları” olduğunu söylediklerinde, ilk duyduğumda anlamadığım için en azından “aptal” olmadığımı anladım!

Bu açıklamaların “üç bilinmeyenli denklem” gibi anlatılması yerine, anlaşılır bir dil seçilmesi “neden” önemsenmez, neden yurttaş “anlayabilmek için” bir başkasının “anlatımına” gereksinim duymak zorunda bırakılır anlamaya çalışıyorum!

“Kısıtlamanın” yerli/ yersiz, yararlı/ yararsız yönünü konuşan yok daha!

“Herkes” iyice anlaşılmış olsa…

“Her şey” iyice anlatılmış olsa…



/2

“İktidar”, ekonomide yaşatılan kaymalar nedeniyle oluşan yurttaşın ödeme zorluğu yaşamasını düşünerek değil de, “içinden” çıkılamaz durumu anladığında “yapılandırma” adı altında “tutunağa” sarılıyor!

Adına “torba yasa” adı verilen oluşumun içerisine “akıllarına” gelebilen her şey serpiliyor!

Geçtiğimiz yıl “kaçak yapılaşmayı” yasallaştırmak için “imar affı” adı altında, tüm yurttaşları “zora” itekleyen adımı attığına, depremlerde/ sarsıntılarda onlarca insanımızın yaşamlarını yitirdiğine tanık olduk!

“Torba yasa”, adı “torba”… İçerisine her şeyi doldurabiliyorsun! Kaçakçıyı, saldırganı, tacizciyi, hırsızı, rüşvetçiyi, haksız kazancı, doğayı bozanı, kaçak yapı kuranı, kamu borcu/ alacağı…

Dar gelirli esnafın/ yurttaşın neden “ödeme gücü yok” denilmek yerine, yıllardır biriken borç, “yapılandırma” adı altında, faizin bir bölümü silinerek, aylara bölünerek ödettirilecek böylece…

Ödeme için kimin/ nereden/ hangi koşulla yararlanacağı/ sağlayacağı da önemli değil bundan sonra. Kamuya borcu olan, “bir süre” icra ile uğraşmak yerine “yapılandırma” gereği duyacak! Birçoğu birini ödeyecek, üçünü ödeyecek, ancak bir yerde mutlaka tıkanacak!

Ama asıl “kazançlı” çıkanlar, “torbada” bugünlerde “kendilerine yarayacak bir yasa” oluşabileceğini aylar önceden bilenler…

CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut’un bu konuda bir saptaması var.

Diyor ki: 'Torba kanun teklifi geçerse, maden ve enerji şirketlerine yeni imtiyazlar tanınacak, doğayı tahrip eden faaliyetler sürecek. Ruhsatsız alanlar madencilik faaliyetlerine açılacak. Ekolojik yıkımlara ve sel felaketlerine neden olan HES’lerin sayısı artacak.”

Doğrudur! Zaten “torba yasanın” asıl yapılış nedeni de budur! Başlarda içinde yer alacak ”belli- başlı” bir- iki maddenin adını öne çıkarıp, ardından da “işlerine” gelecek olanları aralara “yeri geldikçe” sıkıştırılacaklar!

Covid 19 süreci öncesinde de yaşanan olumsuzluklarla birlikte, bir de sonrasında yaşanan “patron” destekleme girişimleri, dar gelirli yurttaşı “yapılandırma” ile unutturulacağı sanılsa da…

Asıl amaç “yine” dar gelirliyi “dara” sürüklemek, “yine” insan yaşamını zora koyan öğeleri desteklemek, “yine” çevreyi katledişlerinin önünü açmak, “yine” çürük yapıların oluşmasını sağlamak, “yine”…

Bu güne değin, “üretene” salt borç yapılandırması dışında/ emeğe değer katacak bir çaba harcandığı ortaya koyuldu mu hiç? Asıl üstesinden gelinmesi gereken sorunun bu olması gerekmiyor mu?

“Herkes” iyice anlaşılmış olsa…

“Her şey” iyice anlatılmış olsa…



/3

“İktidarın”, yaşananları “anlaşılır” biçimde söylemekten çekinmesi, kendince anlamlı olsa da, yurttaş açısından sonu “bilinmezlikler” demektir!

Yurttaş yaşanan sıkıntıları, içinde bulunulan zorlukları “eğer” üstesinden gelinmek isteniyorsa bilmek zorunda…

Şu an ne ekonomide, ne sağlıkta, ne eğitimde, ne hukukta/ adalette “iktidarın” sağlıklı açıklamalar yapmadığını, ikircikli sözler “sorulmadan” anlaşılmadığını, neyin içinde/ neyin gizlendiğinin/ bunların kim için yapıldığının “son anda” öğrenildiğini bilmeyen yok!

Bu ülke, günler geçmesine karşın, ülkenin Maliye Bakanı’nın sosyal medya hesabı instagram üzerinden yaptığı bozuk/ anlaşılması zor bir dille yazılan paylaşımını “istifa/ af edilme” biçiminde anlamaya zorlandı, şu an da sürmekte!

“Herkes” iyice anlaşılmış olsa, “güzel şeyler” olacak da;

“Her şey” anlaşılır biçimde anlatılmıyor bile bile…

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°