Her Üniversiteye Bir YÖK
Manşet Haber 13.01.2013 10:31:53 0

Her Üniversiteye Bir YÖK

Her Üniversiteye Bir YÖK

gokce_osmaniyeCHP Parti Meclisi Üyesi ve Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Pişkin, Osmaniye İl Başkanlığını, Gençlik Kolları Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Polat ve Adana İl Gençlik Kolları Başkanı Gökhan Babayiğit ile birlikte ziyaret etti, iktidarın YÖK Yasa Taslağı’nı eleştirdi.

Gökçe Pişkin, 12 Eylül’ün en kalıcı kurumu olan YÖK’ün kaldırılmasını istediklerini belirterek, “YÖK kendi kendine bir reform paketi hazırladı! Adını değiştirerek önümüze koyulan bu reformu kabullenmek mümkün değil.” dedi.

ÜNİVERSİTELER, ÜNİVERSİTE A.Ş OLUYOR

CHP PM Üyesi Gökçe Pişkin, Yükseköğretimde reformu öngören yasa taslağının üstünün kapatılıp, kamuoyundan kaçırılarak kapalı kapılar ardında hazırlanmış bir taslak olarak nitelendirdi, bu taslağın yasalaşması sonucunda, üniversitelerin bilimsellikten uzaklaşarak bilimin ticarileştirileceğini, yasayla Anonim Şirketlere üniversite kurma hakkı getirilerek, üniversitelerin bilimsel kimliklerinin Ticari üniversitelere dönüştürüleceğini iddia etti. Üniversitelerin “Üniversite A.Ş”.lere dönüştürülmesine izin vermeyeceklerini belirten CHP PM Üyesi Pişkin, şöyle konuştu:

“Tüm Türkiye’de geçtiğimiz yılın en çok konuşulanı olan Üniversite Öğrencileri, bu taslakta yalnızca hangi eylemlerinin suç olacağı noktasında ele alınmıştır. Haliyle öğrenciler üniversitenin bileşeni olmaktan çok, müşteri odaklılığı çerçevesinde değerlendirilmektedir.

Akademisyeni performans esasıyla denetlemeyi öngören yasa tasarısı, Üniversite Konseylerini tahsis ederek Üniversite üzerinde ağır denetimler getirmektedir. Ayrıca üniversitenin bulunduğu ilin vergi rekortmeninin konseye üye olması her üniversiteye bir YÖK anlamını taşır. Bu taslağın üniversite için öngördüğü öğrenciyi müşteriye, üniversiteyi ticarethaneye, akademisyeni köleye çevirmektir.

12 Eylül ürünü olan YÖK’ün kaldırılması toplumun ortak talebiyken, söz konusu tasarıda yalnızca Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu olarak isminin değişmesi daha merkezi ve süper bir kurul oluşturmaktadır. YÖK’ün mevcut özelliği de Üniversite Konseylerinde aynen korunmaktadır. Özetle bu yasa her üniversiteye bir YÖK getirmektedir.

Öğrencisiyle, akademisyeniyle, çalışanıyla üniversite bir bütündür. Bu bütünlük, kendi öz yönetim birimlerini oluşturacak ve piyasaya değil bilime hizmet edecektir.

Cumhuriyet Halk Partili olarak bizler, bu yasanın kabulünün üniversiteleri ortadan kaldırmak, bilimi ticarileştirmek amacı taşıdığını biliyoruz. Üniversitelerin iktidarların uygulamalı laboratuarlarına değil, bilimsel laboratuarlara ihtiyacı vardır. Bu yasada yapılmak istenene karşı mücadele edeceğiz. Bu mücadelemize tüm üniversiteli arkadaşları, akademisyenleri ve çalışanları destek vermeye çağırıyoruz.”

 

 

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°