HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ…
GÜNDEM 24.03.2021 15:22:38 0

HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ…

HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ…


Hiçbir şey olmamış gibi davranmak…
Çocuğun yanlışını yüzüne vurmamak için gözleri tavana çevirmek, pencereden aşağıya bakmak, ya da “ilgisiz” sözler söylemek gibi…
Yapabilir misiniz gerçekten?
Gerçekten, olanları “etki alanı” dışında düşünebilir misiniz?
Daha dün, dolar fiyatı birden yüzde on artıyor; yine euro, yine altın… Bir borsa düşüyor!
Bu durum hiçbir anlama gelmemeli mi, nedeni/ nedenleri sorulmamalı/ sorgulanmamalı?
Akşam yatmışsın, sabah kalktığında bir bakmışsın ki “ekmeğinin” bir bölümü yok! Hiç haberin/ bilgin olmadan, emeğinle sofrana koyduğun, eşin/ çocukların için ayırdığın “ekmeğin” yerinde yok!
“Hiçbir şey olmamış gibi” olur mu hiç?
Olmamalı…
***
Bu yurdun maliyesinden sorumlu bakan “kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum” dedi demesine de, “kurla” yurttaşın başına neler geldiğini/ neler yaşattığını bilmeyen yok!
“Kur” nasıl önemsenmez, nasıl “askıda yel” gibi düşünülür anlamak zor!
Gerçi ülkenin “kasasını” ne duruma getirdiği konusunda ileri sürülen “hiçbir şey” açıklığa kavuşmadı/ yanıtlanmadı şu ana dek!
Şimdi şöyle bir soru kimin aklına gelmez ki?
“Kurun yaşamımızda önemi yok mu, ne olursa/ olsun yaşamımızı etkilemeyecek mi?”
Maliyeden sorumlu, bu yurdun toplanan vergilerini elinde bulunduran/ istediği gibi kullanma özgürlüğü olan “isim” bunları söylüyorsa bir bildiği vardır, diye düşünülür haklı olarak!
Zaten ondokuz yıldır böyle bir “eğitim” için uğraş verildi; söylenene “uyulsun” denilenlere “biat” edilsin…
Yüzleri kızarmadan savunanlar oldu, bir daha aynı gözleri görmeyecek gibi “söze” toz kondurmayanlar oldu!
Daha dün/ bugün olanları o denli olağan, o denli beklenen, o denli etkisiz etmen göstermek için televizyon ekranlarında boy gösterdiler; hiçbir şey olmamış/ olmuyormuş/ yurttaşı ilgilendirmiyormuş gibi…
Demek ki “kurum yükselmesi/ düşmesi” önemsizdi!
Öyle mi?
***
Dünden/ bu güne yaşanan yükseliş…
Elektrikten doğalgaza, sudan pazardaki ürüne, ekmekten ulaşıma değin “nelere” neden olacağı sanki önceki yıllarda yaşanmadı!
Daha yaşandığı gece birçok ürün piyasadan çekildi, sunulduğunda da “girdi maliyetlerine gelen zamdan dolayı” denilerek fiyatlar artırıldı!
Hani bir anlamı yoktu, hani oraya bakılmıyordu?
Yurttaşın aylığına “uygun” diye verilen “kıytırıktan” zamlar, daha yılın ilk ayında erimiyor, sanki her yükselen kurla “bir o denli” yontulmuyor gibi…
Hiçbir şey olmamış gibi…
***
Düşündünüz mü bilmiyorum…
Daha geçtiğimiz hafta Merkez Bankası yüzde onyedi olan faiz oranını ikiyüz baz puan artırarak yüzde ondokuza yükseltmişti.
Ulusal paranın değerinin yüzde on üzerinde değer yitirmesi, alım gücünün bir o denli azalması, emekçinin/ dar gelirlinin bir o denli zorlanması anlamına gelmiyor muydu?
Sonra, görevden alınan Başkan Ağbal “bugün itibariyle görevden alınmam nedeniyle de şükranlarımı arz ediyorum” diyerek, durumdan “hoşnut” olduğunu belirten sözler kullanmıştı!
“Nerede yaşıyoruz” diye soran kimse yok mu?
Tamam oldu, dörtbuçuk ay önce göreve getirilmesi nasıl olağansa, dörtbuçuk ay sonra görevden alınması da o denli olağandı; öyle mi?
Bir Ağbal olsa “tamam” demek olası da, yirmi ayda kaç merkez bankası başkanının değiştiği düşünüldüğünde “anlaşılır” bir durum aramak anlamsız!
Ya sondaki gelişmeler…
Olay hafta sonu gece yarısına denk gelince, “o” ulusal televizyonların düştüğü “acınası” durumu görmeyi “hiç” istemezdim!
Kur fırlamış, borsa düşme eğiliminde, altın yükselişte, televizyonların “alt köşesinde” yer alan “oynar kur göstergesi” kaldırılmış!
Piyasada vurguncuların yaptıklarını, “istikrarsızlığı” görmeyin, “uyuyun”; çalan gözden ırak olsun denir gibiydi!
Öyle de oldu!
***
Hafta sonuyla, pazartesi sabahı arasında “vurgunu/alımlarla” kimler yapmıştı, Başkan Ağbal neden “hoşnut” ayrılmıştı, önce faiz artışından/ ardından kurda yaşananlardan kimler kazanmıştı biliniyor olmalıydı?
Üretici topraktaki ürününe atacağı gübreyi, tarımsal ilacı düşünüyor…
Yurttaş aylığının daha ne denli alım gücünü yitirdiğini…
Emekçi maaşından be denli koparıldığını…
Sözün özü: Her faiz artışı, her kurda yükselme üreticiyi/ yurttaşı/ emekçiyi darboğaza sokar! Onun için de “patron” sözcüsü medyalar olanları “hoşnutlukla/ olağanlıkla” karşılarlar!
Sanki dün gibi gereksinmeler karşılanabilecek, sanki dün gibi yaşanılabilecek gibi; üstelik ülke nüfusunun beşte birinin mutluluğu, beşte dörde yeğlenerek…
Hiçbir şey olmamış gibi davranmanın “bir başka” anlamı var mı?




YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°