“HUKUKUN İŞLEMEDİĞİ BİR YERDE AVUKATLIĞIN DA ÖNEMİ YOK!”
Manşet Haber 30.09.2016 18:47:24 0

“HUKUKUN İŞLEMEDİĞİ BİR YERDE AVUKATLIĞIN DA ÖNEMİ YOK!”

“HUKUKUN İŞLEMEDİĞİ BİR YERDE AVUKATLIĞIN DA ÖNEMİ YOK!”

Adana Baro Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, genç meslektaşlarının ruhsat töreninde ülke gündemi ve mesleki sorunlar hususunda değerlendirmelerde bulundu.
Adana Adliyesindeki Mahmut Esat Bozkurt Salon’unda gerçekleşen törende konuşan Av. Çıtırık, son günlerde yaşanan terör olaylarını üzüntüyle izlediklerini ifade ederek,“Değene taş gibi değmeyene düş gibi günlerden geçiliyor. Türkiye'nin toplumsal huzur ve barış ortamına ihtiyaç vardır. Gerginliklerden ve yaşanan sorunları çözülmez hale getirmekten ülkemize ve kurumlara ve de kişilere kimseye fayda sağlamıyor. Siyasi iktidar ve muhalefet partileri bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmeleri gerekir” dedi.
“KHK’LAR MİLLETE HİZMET ETMELİ”
Kamplaştırılarak, ötekileştirilerek ve yok sayılarak Türkiye'nin sorunlarının çözülemeyeceğine dikkat çeken Av. Çıtırık, “Bu süre içeresinde en ağır yarayı biz aldık. Savunma ve yargı aldı. OHAL’de yayımlanan KHK’lar memlekette yaşanmış olan süreci ortadan kaldırmaya ve vatandaşa hizmet etmesi gerekir. Türk milleti, birlik ve beraberlik içerisinde darbeyi önlemiştir. Darbe başarılı olmadığına göre Anayasa da, mevzuatta yürürlüktedir. Hukuk; darbe dönemlerinde askıya alınır. citirik_baro_hukuk (3)
Darbe başarısız olduğuna göre, hukuk yürürlükte ise o zaman iktidar sahiplerinin, yetki ve sorumluluk sahipleri de hukuk içerisinde kalmalıdır. Bugün Türkiye’de insanların vicdanlarının kanatıldığı günlerden geçilmektedir. Kurunun yanında yaşın da cayır cayır yandığı bir dönemi yaşıyoruz. Adalete olan güvenin yüzde 20’lere indiği bir sürecin içerisindeyiz” şeklinde konuştu.
“ZOR BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ”
Adana Baro Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, sözlerine şöyle devam etti:
'Yargıya niye gidiyorsunuz ? Yargıya, bir hukuki güvenlik şemsiyesi için gidiyorsunuz. Ama bugün yargının verdiği kararlar neticesinde kendisi bir tehdit aracı haline getirilmiştir. İşte böylesi günlerde genç meslektaşlarımız ruhsatlarını alıp, cübbe giyiyorlar.
Elbette bu sorunlar “bizi ilgilendirmez” diyebilirler. Ama biz yetiştirdiğimiz stajyerlerimize, gerek staj döneminde gerekse eğitimini aldıkları hukuk fakültelerinde, avukatlık mesleğinin bir bölümünü doğrudan hukuk devleti, demokrasi ve insan haklarıyla bağlantılı olduğunu ve ettikleri yeminle birlikte Avukatlık Yasasında kendilerine yüklenen birinci ödev budur. Elbette mesleklerini ilkeli, dürüst, leke almaksızın yürütmeleridir. Ama arkasındaki süreçte ülkemizde sağlıklı bir hukuk devletini işletmektir. Hukuk devletinin işlemediği bir ülkede, adınız en ünlü avukatlardan biri de olsa hiçbir önemi yoktur. Bol paralar da kazansanız değeri olmaz. Önemli olan toplumsal huzur ve barış ortamında sizlerin vicdanındaki ve beynindeki adaletin gerçekleşebilmesi doğrultusunda adımların atılmasıdır. Bu anlamda meslektaşlarımı kutluyor, uzun yıllar sağlıklı bir şekilde mesleklerini ifa edebilmelerini diliyorum. Bu ruhsatın gerçek sahibi maddi ve manevi destek veren aileleri ayrıca tebrik ediyorum. Siz yetiştiriyorsunuz biz küçük dokunuşlarla katkı sağlıyoruz” citirik_baro_hukuk (2)
KİMLER RUHSAT ALDI?
Tuğba Alp, Elif Bolat, Rojhat Özen, Şeyda Topal, Serkan Çiçek, Mustafa Çelik ve Zahide Kuruç. Cübbelerini ise, Av. Ali Eşitmez, Av. Ali Haydar Yıldırım, Av. Zehra Yavaş, Av. Mustafa Özkan, Av. Ödül Kayhan, Av. Ömer Aksoy ve Av. Yasemin Tanır.


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°