İÇİMİZDEKİ MATRUŞKA
KÜLTÜR-SANAT 16.06.2021 15:20:17 0

İÇİMİZDEKİ MATRUŞKA

İÇİMİZDEKİ MATRUŞKA


Matruşka, Rusça hocam Tatyana’nın o şirin Türkçesinden öğrendiğim kadarıyla Rus yapımı bir oyuncak bebek türüdür. Ahşap el yapımı olan bu bebekler ortasından açıldığında başka bir bebek çıkar onu da açtığımızda yine bir başka bebek çıkar. Tek anne figürünün içerisine iç içe yerleştirilmiş 5, 7 ve 15 bebekten oluşur.
Matruşka hem oymacılık hem de resim açısından Rusya’nın imajı ve ruhu olmasına rağmen nedense Japonya’dan dünyaya dağıtılmaktadır.
“Matruşka bebeklerin 1890 yılında Moskova yakınlarında bulunan Abrentsevo Malikânesine ait çocuk eğitim atölyesinde doğduğu iddia edilmektedir. Birçok meşhur ve yetenekli Rus sanatçı, yerel oymacılarla birlikte Abrentsevo Malikânesinin sahibi Mamontov’un atölyesinde çalışmaya başlarlar. İsmini çok beğenilen bir bayan olan ‘Matrioska’dan’ aldığı söylenir.”
Benim hiç Matruşka bebeğim olmadı. Küçükken bebeklerimi hep kendim yapardım. Köy şartlarında elime geçen ağacı ve taşı süsleyip giyindiriyor, kaşını gözünü istediğim gibi çizip şekillendiriyordum. Onlar tamamen benim eserimdi. Ben bunları yaparken rahmetlik annem de gizliden beni izlermiş. Ve hatta bana gelinceye kadar tüm ablalarımı takip etmesine rağmen, hiç birinin bu yönünü fark edememiş. Yıllar sonra, “o bebeklerimin” akıbetini sorduğumda, “köyde terk ettikleri evlerin yıkıntıları arasında” kalabileceğini söyleyip yüreğimi yakarken, benim bebeklere olan ilgimden de memnun gözüküyordu. Ve hala evimin her köşesinde bebeklere rastlamak mümkündür. Annemin bazen kimi bebekleri benim yerime koyarak onlarla konuştuğunu bilirim. Bana söylemediklerini, sevgisini, kızgınlığını, mutluluğunu, mutsuzluğunu onlara anlatır dururmuş ben yokken. İşte ne kadar büyüsek te annelerin yanında hep kocaman bebekleriz değil mi? Onların büyükten küçüğe, iç içe geçmiş Matruşka’larıyız.
Kökenini Rusçada “anne” kelimesinden alan Matruşka’nın doğurganlığı temsil etmesi sanırım boşuna değil.
Keşke hep anneler gibi içimizdeki o küçücük bebek, sevgi ve şefkatle örselenmeden sarıp sarmalansa, ne olur sanki? Bedenimiz ve ruhumuzun bir bütün olduğu kabul edilip, farklı davranılmasa… İçimizdeki o tek sığınak ne barışta ne de savaşta saldırıya hiç uğramasa… n güçlü kadının bile, ruhunun derinliklerinde korunmaya muhtaç küçücük bir Matruşka vardır. İşte bu yüzden kadın her türlü sömürüye açık ve mağdur durumunda. Ayrıca anne olmak ve kadın olmak en zayıf noktalardır. Bu yüzden annelerimiz sık sık ”hele bir anne ol da gör” derler.
Aslında hepimizin dışında bizi kavrayan kocaman bir Matruşka olmasına rağmen, içimizdeki bebek çok daha gerilerde. Her kadının Matruşka sayısı farklı bence. Ona yılmadan ulaşabilmek, incitmeden ve yıpratmadan çıkarabilmek ve “onu” tekrar yerine koyabilmek te tüm mesele… Kaç kişi bunu başarabiliyor acaba? Kadını vitrinde porselen bir biblo olarak görmeyen kaç kişi var? “Benim aklım ikimize de yeter” diyen erkeklerimizin sayısının az olmadığı düşünülürse, ruhumuzun sarsılmayacağına kim garanti verebilir ki...
Matruşka’dan söz açılmışken, yıllar önce Ukrayna’da ilginç bir protesto geldi ekrana. Gülerken aslında insanı, özellikle erkeklerimizi düşünmeye itmesi açısından önemliydi bence. Kimsenin dikkatini çekti mi bilemiyorum ama? Ellerindeki pankart Türkçeydi. İnsan, bir an şaşırıyor. Neden İngilizce, Fransızca, Çince değil de “Türkçe”! “Ukrayna genel ev değil”, ve “ben satılık değilim” diye yazılı bir Türkçe pankart vardı upuzun boylu, uzun bacaklı olan bu güzel kadınların ellerinde. Ve temsili Türk erkeğini ellerindeki gazlarla püskürtmeye çalışıyorlar.
Aslında hayat kadınlığına isteyerek ve istemeyerek zorlanmış olanlar bile kendilerine kötü gözle bakılmaktan rahatsız. Öyle görünüyor ki, onların içindeki Matruşkalar hoyratça çıkarılmış, örselenmiş, paramparça edilmiş ve acımasızca atılmış dünyanın her bir köşesine. Sanırım tüm dağılan bu Matruşkaları tekrar yerine koymak ve dağılan bedenlerini toplamak yine kendilerine kalmış.
Matruşkaların Rusya kökenli olmasına rağmen, nasıl ki Japonya’dan dünyaya dağıtılıyorsa! Türkiye’de Nataşa’lar için benzer bir durum oluşmuştur.
Ama onların Natalya, Tatyana, Victoria ve Olga olabileceğini de unutmamak gerekiyor. Artık onlarda içindeki bebeklerin kırılmasını istemiyorlar. İster Nataşa ister Natalya olsun, onlar sadece bir evrensel hakkı hatırlatmak istiyorlar ve özellikle Türk erkeklerine gönderdikleri mesajla belirtiyorlar. İnsanca muamele görmek istiyorlar. Elbette ki tüm erkeklerimizi bu kategoriye koymak haksızlık olur. Tatyana’ların hasretinden ölenler az değildir hani! Hakları da var. Böylesine güzellikler karşısında kim durabilir ki?

Tatyana ve Nataşa’lar Matruşka bebek misali hediyelik bir eşya olmadıklarını dillerinin döndüğünce yani “Türkçe” anlatıyorlar artık. Meraklılarına duyurulur diyorlar açıkça. Nataşa’lara saygı yoksa hiç değilse içimizdeki Matruşka’lara saygılı olun diyorlar. Bence bu saatten sonra onlar haklı. Hiçbir kadın, horlanmayı ve bir eşya gibi alınıp satılmayı hak etmiyor, “Ne kadar muhtaç olursa olsun”.
Her toplumun ahlak kurallarının farklı olduğu düşünülürse, bir takım davranışların farklı değerlendirilebileceği gerçektir. Bu durumdan faydalanmak kadar bir acizlik düşünemiyorum.
Her ne kadar bir takım ileri toplumlardan gelen kadın portreleri kendinden geri topluma, genel görünüm açısından tuhaf gelse de, olaya insanlık onuru açısından yaklaşmakta fayda vardır. Bizim gibi kapalı toplumlarda dışarıdan gelen kadınların, serbestliği yanlış anlaşılmaktadır ne yazık ki… Sanırım bizler de ülkemizden daha kapalı bir topluma girdiğimizde aynı duygularla karşılaşsak onurumuz ve gururumuz kırılır.
Demek ki birilerinin eline bir hak verildiyse kötüye kullanılmaması gerekiyor. Kadınların içindeki Matruşka’yı elinizden düşürüp kırarsanız dünyanın neresinde olursa olsun, isyanı gecikmeyecektir. Hem de anlayabileceğiniz dilden. Diyeceği o ki; dünyanın her bir köşesinde hiçbir kadının içindeki o küçücük Matruşka’nın ulu orta yerlere savrulup hasar görmemesi dileğiyle.

YAZARLAR

15.1° / 9.5°