İHD
POLİS ADLİYE 6.04.2018 22:34:37 0

İHD'DEN 'CEZAEVLERİNDE İHLAL İDDİALARI'

İHD'DEN 'CEZAEVLERİNDE İHLAL İDDİALARI'

İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi, Çukurova Bölgesindeki cezaevlerinde tespit ettikleri hak ihlallerini rapor olarak basınla paylaştı İHD,Tarsus,, Ceyhan M Tipi Kapalı, Kürkçüler F Tipi Kapalı, İskenderun T Tipi Kapalı ve Osmaniye 2 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevlerinde hukuka aykırı, suç sayılan insani olmayan uygulamalara dikkat çekti.
İşkence ve hak ihlalleri iddialarına ilişkin ivedilikle soruşturma açılmasını isteyen İHD Adana Şubesi yöneticileri, 'Raporda ve şikayet başvurularında darp edildiğini bildiren mahpusların can güvenlikleri sağlanmak koşuluyla sağlık raporlarının aldırılması, tüm şikayetçilerin mağdur, müşteki sıfatıyla bilgi ve görgüsüne başvurulmak suretiyle yaşanan darp, işkence ve hakaret suçlarının ve sorumluların cezaevi kamera kayıtları da incelenmek suretiyle tespit edilmesi, cezaevi koşullarının düzeltilmesi gerekir” denildi.
Yemeklere şap katıldığını iddia edilen İHD açıklamasında, 'İddiaların gerçek olması halinde hormon dengesizliğine yol açtığı, özellikle kadın mahpuslarda adet düzensizliğine ve kıllanmaya yol açacak düzeyde sağlık sorunlarının ortaya çıkacağını söyledi. Mahpusların aileleri tarafından getirilen eşyalarına el konulduğunu, kendi özel eşyası olan kitap, dergi ,günlük ve defterlerine de el konulduğunu ifade eden Şeker, “Gazete ve kitapların verilmediği veya sınırlı sayıda verildiği, bu şekilde bilgi edinme, haber alma haklarının ihlal edildiği, mahpusların dış dünya ile ilişkilerinin kesilmeye çalışıldığı gözlemlenmiştir” ifadelerine yer verildi.
İHD’nin Çukurova Bölgesindeki cezaevleri ilgili raporun “Sonuç ve değerlendirme bölümünde” şöyle denildi:
“ Çukurova Bölgesindeki Cezaevlerinde ve özellikle de Osmaniye T Tipi Cezaevinde avukat görüşü ortamının, avukatlık mesleğinin onuruna yaraşır şekilde sağlanması gerektiği, mahpus ve avukat arasındaki görüşmenin savunma hakkını ihlal edecek şekilde YASAYA AYKIRI OLARAK kamera kaydına alınması ve memur bulundurulması uygulamasına son verilmesi gerektiği, idari personellerin avukat ve mahpuslara yönelik davranışlarının saygı çerçevesinde ve yasalara uygun bir şekilde olması için gerekli uyarıların yapılması gerektiği, insanlık onuru ile bağdaşmayan, hakkaniyete ve hukuka aykırı hak ihlalleri ve ciddi işkence iddiaları karşısında, ivedilikle adli ve idari soruşturmaların başlatılarak, raporda ve şikayet başvurularında darp edildiğini bildiren mahpusların can güvenlikleri sağlanmak koşuluyla sağlık raporlarının aldırılması, tüm şikayetçilerin mağdur, müşteki sıfatıyla bilgi ve görgüsüne başvurulmak suretiyle yaşanan darp, işkence ve hakaret suçlarının ve sorumluların cezaevi kamera kayıtları da incelenmek suretiyle tespit edilmesi ve hak ihlallerine yol açan, mahpusların yaşamlarını çekilmez hale getiren yukarıda belirttiğimiz hak ihlallerinin ortadan kaldırılması, cezaevi koşullarının düzeltilmesine yönelik adli ve idari çalışmaların yapılması gerektiği heyetlerimizce tespit edilmiştir. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin tespiti ve çözümü noktasında; cezaevlerinin, bağımsız sivil toplum heyetlerinin ve kamu yönetimin ortak denetimine açılarak, temel evrensel ve insancıl hukukun hayata geçirilmesi gerekmektedir. “



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°