İKİ DUYGUYU 'BİRDEN' YAŞAMAK...

İKİ DUYGUYU 'BİRDEN' YAŞAMAK...


İki duyguyu “birden” yaşamak…





İki duyguyu “birden” yaşıyoruz…





Bir diyoruz ki, “halkımızda var olan paylaşma anlayışı hiçbir ülkede yok” diyerek böbürleniyoruz…





Bir diyoruz ki, “ be denlisi de olmaz, kolonya yerine zararlı kimyasalları piyasaya sürenler var” diyerek üzülüyoruz!





Biz hangisiyiz ki?





Komşusuyla, yakınıyla, tanıdığıyla bir tencere çorbasını üleşen miyiz…





Yoksa uzaklığına yakınlığına bakmaksızın, sağlığa vereceği zararlar düşünülmeksizin, açılacak yaraları görmeksizin;





Bu salgında “kimden ne alırsak kazanç” diyen miyiz?





***





Tanıdıklar markette kolonya olmadığını, bitenin fiyatının da yüksek olduğunu, söylediler…





Maske konusuna girmeyeceğim bile…





Kim/ neden/ hangisini kullanacağını bilmeden satış yerlerine akın edildi!





Gelen akının büyüklüğü, salgına tutulma korkusu “satıcıları” çıldırtmış olmalı ki;





Geçen gün bir eczacının, “bir günde üç kez fiyatı değişti” dediğini duymayan olmadı!





Ne yaptığını “bilmeyenler” mi gösteriliyor yoksa bize…





Başka bir duygu olmalı…





***





Market kapısındaki kadını gördünüz mü bilmiyorum…





Sabah bir ara gelmişler; şeker, yağ, pirinç, deterjan, makarna, kolonya, nohut, fasulye gibi birçok besinlerden almışlar…





Sonra yeniden markete gelmişler, yeniden aldıklarından alacaklarmış!





Kıtlık varmış gibi…





Bana, yıllar önce Japonya’da yaşanan tsunami günlerini anımsattı…





Türk televizyoncuları, tsunami yaşanan merkezde bulunan öğrencilerle konuşuyordu. Türk olanına neler yaşadıklarını, hangi zorlukların sürdüğünü, şu an içinde bulundukları koşulları soruyordu.





Türk öğrenci, en çok su konusunda sıkıntı yaşadıklarını söyledi.





Spiker, marketlerden sağlanma konusunda, ya da yetersizliği gibi bir neden olup/ olmadığını sorduğunda şu yanıtı verdi Türk öğrenci:





“Hayır, marketlerde var. Ancak buradaki halk bir taneden çok almıyor. Benden sonraki de alsın, susuzluğunu gidersin diye düşünüyor. Marketler de her şey var!  Herkes kendi tüketeceği kadar alıyor!”  





Bizde her şey kasa ile alınıyor, kimi zaman onunla da yetinilmeyip bagaj dolduruluyor; sonrasında da yarısından çoğu çürütülüp çöpe atılıyor!





Bu nasıl “gereksinme” duygusuysa…





***





“Sağlık” söz konusu olunca duranlardanım…





“Sağlık” bu, bir başka bir şey değil; sosyal medya değil, cep telefonu değil, kendinçekim (öz çekim= selfi) değil, çok katlı beton yapı değil, kredi kartı değil, sağlık…





Çok kazanma “hırsına”,





Daha güçlü olma “yüzsüzlüğüne”,





Kazanmak için “tahrişçilere”,





Bile bile “sağlıksız” ürünleri yayanlara, bunlara ödün verenlere, susanlara, boyun eğenlere, sessiz kalanlara dayanamayanlardanım!





Etil alkol içermeyen jelleri, kolonyaları piyasaya sunarak; hem “çok kazanan”, hem de insanlara zarar verenler kim, güç veren kim öyleyse?





İki duyguyu “birden” yaşatmayın bize…





İnsansever yanımızı konuşmalıyız…





BESLENMENİN ANA KAYNAĞI “TARIM”…





Corona virüsü ile birlikte, dünyanın birçok yerinde teknoloji alanında üretim yapan fabrikaların çalışanları izne çıkarıldı.





Dünya markası otomobiller, beyaz eşyalar, cep telefonu, mobilya, bankalar, tekstil ürünleri…





İkinci bir “bildirime” dek üretim yapmayacaklar!





Kimsede sıraya girip, “yeni bir” teknolojik ürün alma kaygısına düşmedi!





Neden yapılmıyor, neden kapanıyor “diye” soran da olmadı!





Ne yapacaktı ki hem?





Ne otomobil, ne beyaz eşya, ne bir cep telefonu…





Sağlığını sürdürebilmek, yaşama tutunabilmek için “beslenmesini” sağlayacak ürünlere gereksinim vardı insanın…





Çevreye, toprağa, tarıma, köylüye, çiftçiye, üreticiye…





En çok da “tüm bunları” bilimsel anlayışla işletecek/ kullanacak eğitim almış genç/ dinç okumuşlara gereksinim vardı.





Bugün marketlerde, pazarlarda “hırs” yüklü yüzsüzlerin “raf boşaltmalarının” nedeni kendi bencillikleri/ tutarsızlıkları…





Sağlıklı kalabilmek için “beslenmenin” zorunluluğu konusunda söz söylemeye de gerek yok!





Peki, “beslenmenin” ana kaynağının “tarım” olduğuna inandık mı şimdi?





Teknoloji olmasa da yaşamın süreceği, canlının yaşama tutunabileceği; ancak “tarımın” olmaması durumunda ne yaşamın, ne de tutunmanın olanaksızlığı öğrenildi mi şimdi?





Bu yurdun verimli topraklarının, çağlayan sularının, ululaşan dağlarının, ormanının, ağaçlarının bir tek dalının “ne denli değerli” olduğu anlaşıldı mı şimdi?





Üç-beş kendini bilmeze “rant” sağlasın diye katledilen “yeşil” alanların “ne denli önemli” olduğu bilindi mi şimdi?





Ekonomik kriz reçetelerinde üreticinin desteklenmesi neden gerekli, üreticinin girdilerinin artması neden sorunlu, toprak neden ekilmeli, su neden kullanılmalı kanıksandı mı şimdi?





Uzman şöyle demişti: corona virüsü önlemenin ilk koşulu “sağlık beslenme”…



Oktay EROL

20.03.2020 18:40:33

YAZARLAR


HÜSEYİN SUNGUR YAZDI/ NİSAN’DA ADANA BİR BAŞKA GÜZELDİR!

İFRAL TURGUT YAZDI/HİÇ BİR DİKTATÖRLÜK HİKÂYESİ MUTLU SONLA BİTMEZ

DÜZGÜN COŞKUN YAZDI/RAHAT UYU ÇÜ SİZİNLE SAYGIN ÜNİVERSİTE OLDU

ADANA EVDE BAKIMA DESTEK PİLOT UYGULAMASINDA

BAKAN ERSOY VE CHP’Lİ BAŞKAN AYNI KAREDE!

PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALINDA FATMA TURGUT KONSERİ

MHP’DE İLK GRUP TOPLANTISI

ADANA PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALINDA BUGÜN

ADANA BÜYÜKŞEHİR CHP GRUBU TOPLANDI

KİRAZ HAZADI BAŞLADI

NİSANDA ADANA BİR BAŞKA

SOĞANDA ERKEN HASAT

SAYGI ÖZTÜRK KADİR AYDAR’I YAZDI

DSİ’DEN CEYHAN’DA VERİMİ ARTIRACAK PROJELER

TEKİN:  HER ZAMAN İÇ İÇE OLACAĞIZ

İSRAİL’İN TRT ARAPÇA EKİBİ SALDIRISINA KINAMA

12. ULUSLARARASI PORTAKAL ÇİÇEĞİ KARNAVALI BAŞLIYOR