İKNA ve LİDER

İKNA ve LİDER






Mustafa Kemal, Samsun, Amasya, Erzurum ve Sivas’tan Ankara’ya dönmüştü.
Evet, çok başarılı işler yapmış, Erzurum’da üniformalarını çıkarıp, bütün unvan
ve nişanlarını padişaha iade etmiş, etrafında kendisine sadık, vatansever
arkadaşları toplanmış, vatanın kurtarılması için ant içmişlerdi ama halk öyle
zannedildiği gibi peşine takılıp cepheye koşacak bir topluluk değildi.





Mesela Sivas Kongresine Sivaslılar katılmamıştı. Delege olmadığı halde, kendi inisiyatifi ile katılan Rasim Bey hariç. Yetmiyormuş gibi,Saraya her gün Mustafa Kemal’i gammazlayan telgraflar gidiyor, İngiliz ajanlar, şeyhleri müritleriyle beraber satın alıyor, vatan hainlerine para dağıtıyordu..





Zor günlerdi. Yunan İzmir’e çıkmış, bütün Ege’ye kuşatmıştı. Ordu denilen
bir şey kalmamış, zar zor bir araya getirilen toplama 355 kişinin ancak 200’üne
tüfek verilebilmişti. Bir “Direniş Gücü” oluşturulmalıydı. Albay Bekir Sami Bey
Akhisar’a geldi. Yüzüne bakan olmadı. Kaymakam, Belediye Başkanı halk vs. Hatta
yiyecek bile vermediler.





Halk ümitsizdi. Resmen dediler ki, “Siz buraya gelmişsiniz. Topal eşekle
kervana karışmak istiyorsunuz. Karşısına çıkacağınız kuvveti biliyor musunuz?
Topla, tüfekle gelen, İzmir’i zaptedip, Aydın’a, Manisa’ya, Ödemiş’e,
Salihli’ye ilerleyen koca bir orduya karşı, elinizde kıçı kırık bir silah bile yok.
Biz bu durumda bir şey yapamayız. Size bir şey de vermeyiz. Nereden geldiyseniz
oraya gidip. Yunan gelirse biz teslim olacağız. Ölmek istemiyoruz”





Düşman yetmiyormuş gibi dağlarda ne idüğü belirsiz çeteler, efe kılığına girmiş eşkıyalar vardı. Ama bir Efe daha vardı: YÖRÜK ALİ. Ve  bir de lider vardı: MUSTAFA KEMAL.yukarıdaki sözleri söyleyen perişan halkın içinden bir kuvvet doğuyordu: KUVVA-YI MİLLİYE.





Yunan, Menderes üzerinde, Malkoç Köprüsünde yerleşmişti. Yörük Ali topladı
kızanlarını. 16 Haziran1919’da, saldırdı Yunan’a, söküp attı Malkoç
Köprüsünden. Artık Yunan nasıl direneceğini değil, nasıl kaçacağını
hesaplıyordu. O hızla Aydın’ı da terk etti. Kurtulmuştu Aydın. Bu Ege’de ilk
baş kaldırış, ilk direnişti.





Halk iki şeye ikna olmuştu artık. Düşmanla savaşılabilir ve düşman
yenilebilir. Bir yiğit sağlamıştı onu: Yörük Ali. İkincisi artık başlarında
bitmiş, tükenmiş bir padişah yok, gerçek bir lider vardı: Mustafa Kemal.





HEP AYNI ŞEYLERİ SÖYLÜYORUM. YİNE SÖYLEYECEĞİM.





  • BAZEN BİR KIVILCIM, BİR YANGINA DÖNÜŞÜR.
  • YETER Kİ, ARKASINDAN GİDECEĞİ BİR LİDERİ OLSUN.


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

4.05.2020 18:10:11

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI