Manşet Haber 30.05.2020 14:01:29 0

'İLAÇTA DIŞA BAĞIMLILIKTAN KURTULMALIYIZ'

'İLAÇTA DIŞA BAĞIMLILIKTAN KURTULMALIYIZ'




Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Ayhan Barut, salgın sürecinde yerli ilacın öneminin bir kez daha net olarak ortaya çıktığını belirterek Türkiye'nin yerli ilaç için seferberlik başlatmasını istedi. İlaçta dışa bağımlılığın mutlaka önlenmesi gerektiğini vurgulayan Barut, ilacın üretiminden tüketimine söz sahibi olan eczacılara kulak verilmesini talep etti. İhtiyaç gözetilmeden açılan Eczacılık Fakülteleri'nin neden olduğu istihdam sorununa da dikkat çeken Barut, yeni fakülte açılmamasını, koşulları sağlamayan fakültelerin kapatılmasını, kontenjan sınırlaması için çalışma yapılmasını istedi.










Koronavirüs salgını nedeniyle yerli ilacın öneminin daha çok anlaşıldığına dikkat çeken CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut, 'Yerli ilaç ile birlikte araştırma-geliştirme faaliyetlerinin önemi bu süreçte daha çok ortaya çıkmış, salgınla mücadelede kullanılacak ilaçların üretimi ve bulunabilirliğinin ne denli hayati olduğu net olarak bir kez daha görülmüştür' dedi. Yerli ilaç atılımı için daha fazla vakit kaybedilmemesini isteyen Barut, 'Salgın sürecinde halk sağlığının korunması ve yurttaşların tedavisinde yaşamsal öneme sahip ilaçta yerliliğin mutlaka sağlanması ve dışa bağımlılıktan kurtulunması zorunludur. Bir çok ülkenin en temel koruyucu ekipmana bile erişemediği gözlenirken stratejik öneme sahip ilaçta tedarik sorunu yaşanmaması adına yerli ilaç üretiminin desteklenmesi için herkesin seferber olması gerekiyor. İlacın üretiminden tüketimine söz sahibi olan eczacıların sesini dinlemeliyiz' diye konuştu.
Türkiye'de son dönemde plansız ve ihtiyaç gözetilmeden Eczacılık Fakülteleri açılmasına da tepki gösteren CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut, şunları kaydetti:
'Ülkemizin en can yakıcı sorunlarından birisi de her alanda yetersiz istihdam ve rekor kıran işsizlik gerçeğidir. Üreten bir ülke olması gerekirken tüketim ekonomisine esas alan iktidarın yanlış politikaları eczacıları da mağdur etmektedir. Türkiye'de sayısı kısa sürede neredeyse 6-7 kat artarak 50'yi aşan Eczacılık Fakültesi açılması akıl alır gibi değildir. İhtiyaç olmadan açılan bu fakültelerin kontenjanı 3 bin sınırına dayanmıştır. Bu durum eczacılar arasında istihdam sorununu açığa çıkarmıştır. Eğer bu soruna çözüm üretilmezse, bu plansız uygulama devam ederse çok kısa süre içerisinde istihdam sorunu ciddi boyutlara ulaşıp kangrene dönüşecektir. Ülkemizde ihtiyaç olmadan Eczacılık Fakültesi açılmasını istemiyoruz. Şartları karşılamayan fakültelerin kapatılmasını talep ediyor, kontenjan sınırlaması getirilmesini öneriyoruz.' 



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°