Josephine, bir çiftçinin kızı olarak dünyaya geldi. Ama çiftçi kızı olarak kalacak biri değildi. Kurnaz, hırslı ve işini bilen biriydi. Henüz 17 yaşındayken, Vikont Alexandre Beauharnais’le evlenip, iki çocuk sahibi olmayı becerdi.
Fransız İhtilali sırasında kocasının başı kesildi.O akıllı kadındı. Kendi başını giyotinden kurtardığı gibi, kocasının mallarına da sahip oldu.
Napolyon ile ortak bir arkadaşlarının evinde tanıştılar. Gücü çok seviyordu, Napolyon’un gücüne ve hırsına hayran kaldı. Napolyon, Josephine ile tanıştığında 27 yaşındaydı. Josephine’e ilk görüşte aşık oldu. Onun dul, çocuklu, kendisinden beş yaş büyük olmasını bile umursamadı. Josephine’in çekiciliği, başını döndürmüştü...
Josephine bir erkeği etkileyecek bütün özelliklere sahipti. Napolyon’un kahramanlık hikayelerini hayranlıkla dinliyor, Napolyon da anlattıkça anlatıyordu. Aslında Josephine aşık falan değildi, güce ulaşmaya çalışıyordu
Hiçbir şey gizli saklı değildi. Gözleri birbirinden başka bir şey görmüyordu. Napolyon’un ailesi bu büyük aşkı (!) engellemeye çalıştı ama Napolyon hiç kimseleri dinlemedi. Josephine de O’nu kendisine bağlayacak her türlü cilveyi yapıyordu.
Bir süre mektuplaştılar. Hep ateşli mektuplardı. Sonunda evlenmeye karar verdiler.Napolyon imparator ilan edilince, Josephine kocasının önünde diz çöküp selamladı. İmparatoriçe olacaktı. Napolyon tacı kendi başından aldı, Josephine’in başına koydu.
Sıra ülkenin sınırlarını genişletmeye gelmişti. Napolyon savaşa gitti ama mektuplara hiç ara vermedi. Josephine’den gelen mektuplarsa buz gibiydi. Üstelik olabildiğince de geç. Napolyon çıldırıyordu. Josephine’in istediği de buydu zaten. Cilveli kadındı ya, çıldırtacak, eğlenecek ve bundan zevk alacaktı. Öyleymiş bazı kadınlar. Sürekli kaçarak cazip olacaklarını düşünürlermiş. Koca imparator oyuncak olmuştu. Acı çekiyordu
Ama Josephine’in hesaplayamadığı bir şey vardı. Napolyon tahta bir varis istiyordu. Josephine, O’nu avucunun içinealsa, süründürse, sevse, oynasa,istediği şekilde yönetse de,hayat ona dur diyecekti. 13 yıllık evliliklerinin sonunda bir çocukları olmamıştı. 40 yaşına gelen Napolyon, daha fazla beklemek istemiyordu, İçi kan ağlayarak,” Ayrılmak istiyorum,“ dedi. Josephine böyle bir şey beklemiyordu. Kendinden o kadar emindi ki ...Fenalaştı, günlerce kendine gelemedi. Hayatı boyunca yediği en büyük darbeydi, bu. Yüz üstü bırakılmıştı.Napolyon, Avusturyalı arşidüşes Marie-Louis ile evlendi ve tahtını bırakacak bir oğlu oldu.
Bu arada, Rusya seferi bir felaketle sonuçlandı. Rusya ile Prusya, güçlerini birleştirdi;Fransa’yı Leipzig’deyenilgiye uğrattılar ve Paris'i ele geçirdiler. Napolyon Elbe adasına sürüldü. Adadan kaçıp tekrar hükûmetin başına geçmeyi başardıysa da kendisini yeniden savaşta buldu. Waterloo’da kesin bir yenilgiye uğrayınca,Saint Helena adasına gönderildi. 51 yaşında burada öldü. Cenazesi yakıldı ve bir milyon kişinin şahitliği ile külleri LesIn valides mezarlığına defnedildi.
Saint Helena adasında, gözlerini kapamadan önce dört kelime mırıldanmıştı: Fransa, Ordu, Komutan ve Josephine.
TABİ Kİ, HER KADIN JOSEPHİNE GİBİ DEĞİL. AMA…