Muharrem İnce’ye iki kere açık mektup yazmıştım. Biri, İstanbul Belediye Başkanlığına aday olmak için, ”Koyun delegelerin önüne sandığı; kimi seçerlerse aday o olsun,” dediği zaman. Diğeri “Kılıçdaroğlu bana hiçbir faninin diğerine yapamayacağı iyiliği yaptı. Bir daha asla karşısına aday olarak çıkmam, ” diye yemin etmesine rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybedince, Kılıçdaroğlu ile yedikleri eşli akşam yemeğinde, “Sen çekil; genel Başkanlığı bana bırak,” demek saygısızlığını ve vefasızlığını gösterdikten sonra
İki mektubun da eline geçmediğinden, geçtiyse de, ciddiye alınmadığından eminim. Bir daha, İnce hakkında yazı yazmayacağımı söylemiştim ama büyük konuşmuşum; kendimi tutamadım.
Bütün dünya biliyor ki, 14 Mayıs’ta (yapılırsa eğer) Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimini yapacak. Bu seçim Cumhurbaşkanı veya milletvekili seçimi değil, bir rejim seçimidir ve doğru seçimi yapamazsak bir, iki belki de üç neslin göreceği son seçimdir.
Böyle bir ortamda, İnce Bey diyor ki, “İSTESEM DE OYLARIN TAMAMINI KEMAL BEY’E GÖTÜREMEM.” Açalım bu cümleyi:
Dün Tevfik Fikret’in bir şiirini yorumlayarak, vatanın, vatanseverliğin, kahramanlığın, sabrın, fedakarlığın, adamlığın ne olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Bugün de yine Fikret’i, İnce’yi anlatan bir kıtayla analım.
Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem perr-ü-bâl.
Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim.
İnhinâ tavk-ı esâretten girandır boynuma.
Fikri hür, irfanı hür, vicdânı hür bir şâirim.
Yani diyor ki o büyük vatansever:
Ben kimseden bir fayda Beklemem, kol kanat. dilemem.
Kendi boşluk ve kendi gök kubbemde kendim gezginim.
Bir eğik baş, bir boyunduruktan daha ağır gelir benim boynuma.
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
Diyebilir mi bunu, İnce? Dese bile aklı başında hiç kimseyi inandırabilir mi? Onun fikri, irfanı, vicdanı özgür mü acaba? Ya da en azından kendi egosunun esiri mi? Ve en önemlisi İnce gerçekten vatanını seviyor mu? Acaba Bay Kemal’in binde biri kadar vatansever ve fedakar olabilir mi?