İncirlik’e inen uçaklar karpuz mu taşıyor!
Manşet Haber 20.10.2012 14:13:59 0

İncirlik’e inen uçaklar karpuz mu taşıyor!

İncirlik’e inen uçaklar karpuz mu taşıyor!

Sözcü Gazetesi'nin Adanalı yazarı Necati Doğru, bugünkü yazısını İncirlik Üssü'ne ayırdı. Necati Doğru'nun 'İncirlik'e inan uçaklar karpuz mu taşıyor' başlıklı yazısı şöyle:

Buz üzerinde direksiyon sallamaya dönüştü. Fren de tutmuyor. İstenilen yerde de durmuyor.
Kritik eşik diyorlardı.
Kritik eşik de aşıldı.
Suriye’deki iç kanlı savaştan canlarını kurtarmak için kaçıp Türkiye’ye sığınanların sayısı 100 bini geçti. Esad, duramaz diyorlardı.
Dokunsan devrilecekti.
Türkiye Başbakanı ile Türkiye Dışişleri Bakanı’nın çaldığı; “Esad, dokunsan devrilecek” düdüğü de “kendin çal kendin dinle” müzikli oyununa dönüştü.
Esad da yerinde duruyor.
Sinerji doğacak diyorlardı.
ABD’nin emirlerini bekleyen kukla petrol şeyhlerinin yönettiği Arap ülkeleri, bizi
arkalayacak onlarla ticaretimiz gelişecek “bir koyup sekiz alacak” ülke Türkiye olacaktı.
Sinerji doğmadı.
Türkiye yalnız kaldı.
* * *
Türkiye’nin, Suriye’nin iç isyanında taraf olup Esad’a silahlı kalkışma yapanları
desteklemesinin zararı büyüdü.
Suriye faturası ağırlaşıyor.
Genelkurmay hesap yapmış:
Sınıra asker yığmak.
Tank dizmek.
Helikopter uçurmak.
Günlük fatura: 1 milyar dolar.
Maliye Bakanı hesap yapmış:
Sığınmacıya 400 milyon akmış.
Ekonomi Bakanı hesap yapmış:
Sadece Suriye ile değil 11 Ortadoğu ülkesiyle ticaret durmuş. Çünkü bu 11 Ortadoğu ülkesine açılan ihracat kapıları Suriye sınırında bulunuyor.
Antep Ticaret Odası yakınıyor.
Kilis Ticaret Odası feryatta!
Bölge ekonomisi tıkandı.
Mal fiyatları artıyor.
İşsizlik patladı, patlayacak.
* * *
Bütün bu “Suriye faturasını ağırlaştıran” gelişmeler olurken Türkiye’nin Başbakanı
ile Dışişleri Bakanı, “yolcu taşıyan uçak indirme modeli” geliştirdiler.
Suriye sivil uçağı indirildi.
Silah taşıyor diye arandı.
Ermenistan sivil uçağı indirildi.
Ne var içinde tarandı.
Türkiye semalarından silah taşınmasına karşı önlem alıyor. Alkışlanacak, asil bir davranış. Savaş kötüdür. Mecbur kalınmadıkça savaşa girmek cinayettir.
İnsanlar ölür.
İnsanlık acı çeker. Bu açıdan bakınca Türkiye’nin Suriye’ye silah taşıdığından
şüphelendiği sivil uçakları indirip araması alkışlanacak, desteklenecek bir davranış.

* * *
Fakat adama sormazlar mı?
Senin İncirlik hava üssün var.
Oraya her gün uçak iniyor.
Her gün uçaklar kalkıyor.
Adana İncirlik meydanına inen, yükünü boşaltan, yük alıp kalkan uçaklar sebze ve meyve mi taşıyorlar? Bunlar Çukurova tarlalarındaki tarım zararlısı böcek ve sineklerle mücadele uçakları mı?
Onlar da silah taşıyor.
İnsan öldüren malzeme yüklü.
Adana İncirlik’i kullanıyorlar.
İncirlik’e izin veriyorsun.
Suriye uçağını ise indiriyorsun.
Türkiye’yi sömürgeci geçmişi olan ABD ve AB ülkelerinin yanında “Suriye batağına” sürenler attıkları her adımda batıyorlar.
Suriye faturası cerahatli!

(Necati Doğru/SÖZCÜ GAZETESİ)


http://sozcu.com.tr/incirlike-inen-ucaklar-karpuz-mu-tasiyor.html

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°